Covid koşulları altında eğitimin eskisinden çok daha zor sürdürüldüğünü biliyoruz. Bununla birlikte dünyanın pek çok farkı üniversitesinde okulların ve eğitimcilerin etkinliğini arttırmaya dönük araştırma ve çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmaların bir bölümü sınıf yönetimi ya da öğretim teknikleri eğitimin geleneksel alanlarına odaklanırken bazıları ise sınıf içinde yaşanan eşitsizliklere, ayrımcılığa ya da yeni uygulamalara ışık tutarak öğretmenlere yeni ufuklar çizmeye çalışıyor.
Bununla birlikte öne çıkan çalışmaların hepsinin ortak bir mesajı var: Dünyanın hangi ülkesinde, hangi üniversitesinde yapılırsa yapılsın her araştırma öğretmenlere içinde bulundukları toplumsal senaryoyu daha iyi hale getirmek için ipuçları vermeyi amaçlıyor. “İyi okul nedir?” sorusundan, “Okul kitapları toplumsal önyargılarımızı nasıl besliyor?”a kadar her çalışma bizi daha iyi öğretmenler, çocuklarımızı daha donanımlı yeni kuşaklar ve bir bütün olarak hepimizi daha “farkında” insanlar yapmayı hedefliyor. Bu nedenle de hepsi yakından incelenmeyi hak ediyor.
Bu amaçla, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Edutopia’da Aralık 2021 tarihinde yayınlanan ve editörler Youki Terada, Stephen Merrill, Sarah Gonser tarafından derlenen “2021’in En Dikkat Çeken Eğitim Araştırmaları ” adlı makalesinin kısaltılmış bir uyarlamasını dikkatinize sunuyoruz.
1. Deneyimli Öğretmenler Neyi Farklı Yapıyor?
Etkili sınıf yönetimi deneyimli öğretmenlerin sahip oldukları görünmez silahlarıdır. Doğru yönetilen sınıflarda öğrenciler daha yüksek dayanışma duygusu yaşar, öğretmenlerine güvenir, daha kalıcı şekilde öğrenir ve kendi kapasitelerinin üstüne çıkarlar. Sınıf yönetimi konusunda yapılan yeni bir çalışma da bu başarının rastlantısal olmadığını kanıtlıyor. 2021 yılında gerçekleştirilmiş bu araştırmaya göre deneyimli öğretmenlerle mesleğine yeni başlamış olanlar arasındaki en temel fark öğretmenlerin öğrencileriyle ilişki kurarken uyguladıkları stratejide yatıyor..
Hedef Okula Değil Hayata Etki Etmek
Araştırmaya göre deneyimli öğretmenler, yanlış bir davranışı düzeltmekten, konularını anlatırken verdikleri örneklere kadar ağızlarında çıkan her sözün sınıfın dışına çıkarak öğrencilerin hayat kapasitesini etkileyeceği bilinciyle davranıyorlar. Öğrencilere seslenirken daha bütünsel bir açıdan yaklaşıyor; anlattıklarıyla hayat arasında bağ kurarken aynı zamanda bilgilerini öğrencilerin ihtiyaçlarına göre kişiselleştirebiliyorlar.
Öğrenci Bağımsızlığına Saygı Duymak
Deneyimli öğretmenleri farklı kılan bir başka nokta ise sınıftaki davranışları gözlemlerken, sınıfın bütününe kurallar ve disiplin konusunda uyarı yaparken ya da öğrencileriyle bire bir görüşmeler yaparken öğrenci bağımsızlığıyla sınırlar arasındaki ince çizgiyi ihlal etmemeye özen göstermeleri. Böyle öğretmenler, öğrencileri kendi sınıflarındaki edilgen ve bilgisiz küçük çocuklar olarak değil; hayata en iyi şekilde hazırlanmayı hak eden genç insanlar olarak görüyorlar. Kural ve sınırların nedenlerini açıklıyor, sınıfta uzlaşma ile karar alıyor.
Bu nedenle gerek akademik beklentilerini gerekse sınıf kurallarını açıklarken yapıcı bir dil kullanıyor; böylece sınıfın dışına taşacak olumlu bir disiplin alışkanlığı kazandırıyorlar. Bu yaklaşım öğrencinin akademik başarısı üzerinde de çok etkili. Ancak bu tutumun en önemli sonucu öğretmen ve öğrenci arasında tüm hayatlarına yayılacak gerçek bir güven ilişkisi yaratılacak olması.
2. Ön Test: Bir Eğitim Tekniği Olabilir mi?
Derse girdiğinizde konunuzu anlatmaya başlamadan önce öğrencilere bir ön test vermeyi denediniz mi? Böyle bir uygulama çoğu öğretme zaman kaybı gibi gözükebilir. Sonuç olarak öğrenciler sadece bilmedikleri bir konuda tahminlerde bulunacaklardır.
Bilişsel Bir Araç Halini Alabilir mi?
Ancak yeni bir çalışma, ön test adı verilen bu uygulamanın bilişsel bir eğitim aracı olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Bilişsel yaklaşımı savunan nörologlar tarafından da etkili bir teknik olarak görülen ön test, öğrencilerin kavrama düzeylerini olumlu yönde etkiliyor. Hatta bu çalışma, konuyu dinlemeden önce test yapan öğrencilerin, konu bitiminde yapılan son testte – bir ön testle karşılaşmayan akranlarına göre- %27 daha başarılı olduğunu gösteriyor. Ön testin etkisi öğrencinin yaşı büyüdükçe yükseliyor. Özellikle ortaokul ve lise düzeyinde uygulanan ön testli konu girişleri daha etkili bir öğrenme sağlıyor.
Peki ön test neden olumlu bir etki yaratıyor? Öğrencinin konuyu dinlemeye başlamadan önce bir testle karşılaşması öncelikle öğrencinin merakını ve dikkatini yükseltiyor. Doğru yanıtları bulmak için önceden bireysel emek vermiş olması daha dikkatli dinlemelerini sağlıyor. Pek çok öğrenci öntest sırasında doğruyu bulmak için eski bilgilerine de başvuruyor. Bu aslında öğretmenlerin de geliştirmek istedikleri bir beceri. Öntest, ayrıca öğrencilerin yaptıkları hataları düzeltmek amacıyla daha iyi konsantre olarak dinlemelerini ve böylece öğrenmenin daha kalıcı olmasını sağlıyor.
Kim bilir belki bundan sonraki konunuzda siz de bir ön test uygulaması yapmak istersiniz?
3. Göçmen Öğrenci Mitini Yıkmak!
Son dönemlerde yaşanan savaşlar ve sonrasında ortaya çıkan nüfus hareketleri toplumları göçmen kavramıyla eskisinden çok daha fazla yüz yüze getirdi. Göç, mültecilik, göçmenlik kavramları toplumların ve devletlerin gündemini derinden etkilerken okullar da bu süreçten paylarını alıyorlar. Peki göçmenliğin okullar, öğretmenler ve diğer öğrenciler açısından anlamı nedir? Göçmen bir çocuk nasıl bir eğitim deneyimi yaşar? Gelin önce bu konudaki inançlarımız üzerine düşünelim.
Geleneksel olarak göçmen ülkeleri olarak tanımlanan ve geçmişinde göç hikayeleri olan ABD, Kanada, Almanya gibi ülkelerin dışında kalan ülkelerde toplum genel olarak göçmen öğrencileri kabul etmekte psikolojik zorluklar yaşar. Göçmen kabul etmeye alışık olmayan toplumlarda, dışarıdan gelen çocukların eğitim sistemi için bir maliyet unsuru olduğu, öğretmenlerin zamanını aldığı ve sınıflardaki öğrenme iklimini olumsuz etkilediği inancı yaygındır. Bu ön yargıları besleyen en temel inanç ise göçmen öğrencilerin yeni ülkelerinde asla başarılı olamayacakları inancıdır. Bu nedenle pek çok toplum, göçmenlere dil öğretilmesi, eğitim sisteminin içine alınması gibi uygulamalara sıcak bakmaz.
Toplumsal Dinamizm Göçmenlerle mi Sağlanacak?
Ancak son dönemlerde gerçekleştirilen pek çok araştırma bu inancı sistematik olarak yıkıyor. Örneğin 2021 yılında ABD, Florida’da yapılan ve 1,3 milyondan fazla öğrencinin köken ve akademik düzeyinin karşılıklı olarak analiz edildiği bir çalışmada göçmen öğrencilerin varlığının aslında “ABD doğumlu öğrencilerin akademik başarıları üzerinde olumlu bir etkisi” olduğu gösteriyor.
Nasıl mı? Araştırmanın ilk bulgusu göçmen öğrencilerin başarısız olduklarına dair en temel inanışı yıkıyor ve göçmen çocukların yeni okullarına uyum sağlama aşamasında “yerli” öğrencilere göre kat kat daha fazla çalıştıklarını gösteriyor. Bu çalışkanlık bazı bölgelerde ve özellikle aile kültürü güçlü olan ülkelerin göçmenleri için “insan üstü gayret” halini de alabiliyor. Uzakdoğu ülkelerinden, bazı Afrika ülkelerinden gelen öğrenciler öyle çok ders çalışıyorlar ki sınıflarının da öğrenme iklimini etkiliyorlar. Bir başka deyişle okula geldikleri ilk zamanlarda, öğretmenler tarafından göçmen aile çocukları için daha fazla emek verilse de bu öğrenciler çok kısa süre içinde var olan sisteme uyum sağlıyorlar. Daha önemlisi bu öğrencilerin sıkı çalışma, dayanıklılık ve öğretmen iletişimi açısından ABD kökenli öğrencilerin rol modelleri haline gelebiliyorlar. Ayrıca öğretmen Larry Ferlazzo’ya göre, sınıflarda İngilizce öğrenenlerin olması öğretmenlerin pedagojik kuralları daha iyi uygulamalarına ve “önceki bilgileri yeniden anlatma, bilgileri üst üste koyma gibi yapısalcı teknikleri daha fazla uygulamalarından da kaynaklanıyor olabilir. Ancak bu açıklama da sınıflarda daha nitelikli ve kucaklayıcı bir eğitim yapıldığını bir kez daha gösteriyor.
4. Çocuk Kitapları Ön Yargılarımızı Nasıl Besliyor?
Kitaplarda yazılanlar çocukların dünyayı kavrama ve yorumlama biçimini derinden etkiler. 2021 yılında gerçekleştirilmiş bir araştırmaya göre, aralarında Batı dünyasının en saygın isimlerinin de yer aldığı bazı yayınevleri, kitaplarında siyah, Hispanik ve Asyalı çocuk karakterlerini olduklarından daha açık tenli çizmek konusunda ısrar ediyor.
Araştırmacıların bir bilgisayar uygulaması yardımıyla 1130 çocuk kitabında yer alan görsellerdeki cilt tonu rengi, ırk, yaş ve cinsiyet değişkenlerini taradığı bu çalışmanın bulgularına göre özellikle kütüphanelerden sıklıkla ödünç alınan ve sınıf kütüphanelerinin tercihleri arasında bulunan bazı çocuk kitaplarında renkli ırklar daha açık ten renkleriyle temsil ediliyorlar. Aynı çalışmanın bir başka bulgusu da kadın karakterlerin kendilerine çoğunlukla sessiz “elemanlar” olarak yer bulmuş olmaları.
Çalışmayı yöneten Anjali Aduki’ye göre, yetişkin karakterler ahlaki değerleri temsil ettikleri oranda daha açık tenli görünme eğilimindeyken, örneğin ABD toplumda büyük saygı gören Martin Luther King’in teni neredeyse açık bej olarak resmediliyor. Araştırmayı gerçekleştirenler kitap görsellerinin kültürel dünyamızın bir yansıması olduğunu; temsildeki eşitsizliğin, gerçek hayattaki algının açık ifadesi olduğunu da ekliyorlar.
“2021’in En Çok İlgi Çeken Eğitim Araştırmaları” makalesinin ikinci bölümünü buradan okuyabilirsiniz.