Anksiyete kavramı son yıllarda hemen hepimizin sıklıkla duyduğu ve hatta kullandığı psikolojik kavramların başında geliyor. Ancak bu kavramın karantina döneminde çok daha fazla gündemimize geldiğini biliyoruz. Hemen hepimiz kendi kendimize “Hissettiğim nedir?”, “Duygularım normal mi?” , “Gerçekten hasta mıyım yoksa bu anksiyete mi?” gibi soruları sorduk.
Anksiyete kavramını en doğru kaynaktan öğrenebilmek için Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı üyelerinden Doçent Doktor Murat Beyazyüz’le gerçekleştirilen bir röportajı yayınlıyoruz.
Soru: Sizinle son zamanlarda kulağımıza çok gelen bir kavram üzerine konuşmak istiyoruz. “Anksiyetem çok yükseldi” , “Anksiyetem var” gibi ifadeleri çok duyuyoruz. Bize anksiyete kavramını açıklar mısınız?
M. Beyazyüz: Evet son zamanlarda son zamanlarda bu kavramı çok fazla duymaya başladık. Anksiyetenin aslında Türkçede karşılıkları var. Bu kelime Batı dillerinden bize geçmiş. Bizim insanımız da anksiyete yerine bir şeyler söylemiş. Bunaltı, kaygı kavramları aslında anksiyetenin karşılığı olarak kabul edilebilir. Hatta Anadolu’da ‘Bun Basması’, ‘Bunaltı Basması’ ifadelerini sık sık duyarız. Nedir bu hisler? Sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir his ya da ölümle karşı karşıya kalmış gibi bir his. Öyle olduğu zaman kişide bir korku uyanır. Korkunun bir nesnesi yokken kişide bir korku uyanması durumuna ve fiziksel belirtilerin buna eşlik etmesi durumuna biz anksiyete diyoruz.
Soru: Peki, anksiyete her zaman hastalıkla ilişkili bir durum mudur?
M. Beyazyüz : Bu güzel bir soru. Anksiteye dendiği zaman yabancı bir kavram olduğu için sanki patolojik, anormal bir şeymiş gibi algılanıyor. Buna kaygı ya da bunaltı dediğimiz zaman normal hayatın da bir parçası olduğunu insanlar anlayabilir. Kaygı dediğimiz şey insanın dünyada var kalması için gerekli bir şey. Biz geleceğimize dair bazı kaygılar taşıyoruz. Ailemize, yarınımıza, geçimimize dair. Bu kaygılar sayesinde bir şeyler planlıyoruz; bu kaygılar bizi başarıya götürüyor. Hiç kaygımız olmadığı zaman başaramayız. Mesela çok meşhur bir araştırma vardır öğrencilerin kaygı düzeyleriyle sınav başarıları arasındaki ilişkiyi araştırmışlar. Hiç kaygısı olmayan öğrencilerin sınavda başarısız olduğu görülmüş. Tam tersi yönce çok kaygısı olan öğrencilerin de sınavda başarısız oldğu görülmüş. Kaygı dediğimiz şey bir optimumda, makul bir aralıkta olduğu zaman insan için olumlu bir şeydir. Yani kaygının normali de vardır; anormali de vardır. Ama anksiyete dedğimizde hep anormal bir kavramdan söz ediyormuşuz gibi algılanıyor. Oysa hayatın içinde bir şey bu.
Soru: Yani başarılı olmak için orta düzey bir anksiyeteye ihtiyacımız var.
M. Beyazyüz: Tabi, orta düzeyde bir anksiyetemizin olması gerekiyor. Geleceği hiç düşünmezsek, geleceğe dair kaygımız olmazsa bir şey planlayamayız. O zaman daha büyük sorunlar yaşarız tabi.
Soru: Peki Anksiyete Bozukluğu nedir?
M. Beyazyüz : Anksiyete Bozukluğu dediğimiz zaman esasında bir hastalık grubundan söz ediyoruz. Bu bir ana başlık. Anksiyetenin normal kabul ettiğimiz düzeyinin üstüne çıktığı durumlar vardır. Nasıl durumlardır bunlar? Bir kişide sürekli kötü bir şey olacakmış kaygısı, kötü bir haber gelecekmiş kaygısı, başına kötü bir şey gelecekmiş kaygısının hakim olduğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu dediğimiz bir bozukluk vardır. Ya da panik ataklar şeklinde anksiyetenin geldiği ve ara dönemlerde de yeniden atak gelir mi kaygısının yaşandığı anksiyete bozuklukları vardır. Sosyal ortamlarda bir şeyler yapmakla ilginin kaygının hakim olduğu Sosyal Anksiyete Bozukluğu dediğimiz durumlar vardır. Ya da örneğin çeşitli fobiler vardır. Kapalı alandan korkma, fareden korkma, örümcekten korkma gibi. Bunların hepsi kaygı bozukluklarıdır. Her biri farklı farklı belirtilerle kendisini gösterebilir. Toplumda görülme sıklığı da yüksektir kaygı bozukluklarının.
Soru: Son olarak anksiyete bozukuğu olan kişiler ne zaman doktora başvurmalıdır?
M. Beyazyüz: Bir bozukluktan söz etmek için kaygı, bunaltı belirtilerinin insana yürüdüğü yolda köstek olmaya başlaması lazımdır. Yani yaşadığı kaygı, bunaltı yüzünden evden çıkamayacak hale gelme, bunaltı yüzünden uyuyamama, daha önceden rahatlıkla yaptığı işleri yapamadığı durumlarda artık bu bir bozukluktur ve tedavi gerektirir.
Bazı insanlar korkusu yüzünden asansöre binemiyor; on kat merdiveni çıkmak zorunda kalıyor. Dolmuşa binemeyen, otobüse binemeyen, toplum içine çıkamayan insanlar var. Böyle olduğu zaman o kişinin dünyada becerebileceği, başarabileceği şeylerin önüne bir engel, bir korku duvarı dikiliyor. İşte bu duvarla karşılaştığında profesonel bir yardım alması lazım. Biz hem ilaç tedavisiyle, hem de psikoterapilerle bu bozukluğu tedavi ediyoruz. Burada anksiyete bozukluklarından kokmamak, bunları tedavi ettirmek, tanımak lazım.