İkinci Meşrutiyet döneminde, gençlerin yüksek öğrenim görmek için yurt dışına gitmelerini engelleyebilmek amacıyla temeli atılan ve 1933 yılında İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülen Darülfunun’un kuruluşunun üzerinden tam 175 yıl geçmiş. Bizler o gün bugündür çağdaş üniversiteye nasıl ulaşacağımız konusunda düşünüp duruyoruz.
Peki Batı’da bu yolculuk nasıl gerçekleşmiştir? Çağdaş üniversite kavramı ne zaman ve hangi koşullarda gelişimiştir? Çağdaş anlamda üniversitenin kurucusu Vilhelm Von Humboldt’tur. Humboldt, önceleri orta eğitim üzerine çalışmış, 1810’da ise Prusya Kralı’nın özel izniyle düşüncelerini uygulayacağı ve sonradan dünyanın pek çok üniversitesine örnek olacak Berlin Üniversitesi’nin temellerini atmıştır. Humboldt’a göre çağdaş üniversiteyi 3 ilke şekillendirir.
Çağdaş Üniversitenin 3 Temel İlkesi:
- Üniversiteler bilgi ezberleten değil, araştırma yapan kurumlardır.
- Uzmanlaşacağı alan ne olursa olsun, öğrenciler önce uygarlık ve bilimler tarihini öğreneceği temel eğitimden geçirilir. Böylece, insanlık tarihinin entelektüel birikimi yaşatılır ve paylaşılır.
- Öğrenme ve öğretme özgürlüğü esastır. Üniversiteliler dini ya da politik etkilerden bağımsız olarak düşünür, eleştirir ve üretirler.
Humboldt, aydınlanmanın çocuğudur. Üniversitelerin işlevine ve içeriğine yönelik düşünceleri döneminin çok ilerisinde ve radikaldir. Akademik özgürlükten ilk kez O söz eder. Hayalindeki eğitimin hedefi, üniversiteyi kilisenin dogmatik etkilerinden arındırmak ve siyasal olarak korumak, böylece aydınlanmanın tanımladığı bağımsız insanı yetiştirmektir.
Humbold ve Akademik Bağımsızlık
Humboldt’un akademik bağımsızlığı, devletlerin istediği “ortalama-yönlendirilebilir vatandaş” yetiştirme boyutunu aşan bir duruştur. Bu bakış açısını özenle tanımlar bilim adamı, çünkü Avrupa henüz politikacıların muhteşem buluşu “milliyetçilik” deneyiminden geçmemiştir ve kendisini neye karşı, nasıl savunması gerektiğini bilmemektedir.
Berlin Üniversitesi’nin kuruluşundan 120 yıl sonra Almanya’yı saran aşırı milliyetçilik rüzgârlarından ilk etkilenen kurumlardan birisi de üniversiteler olur. Onlarca özgürlükçü Alman ve Yahudi akademisyen üniversitelerini ve ülkelerini terk ederken arkalarından ağlayan çok fazla öğrencileri olmaz. Çünkü gençlerin bir bölümü kendilerini esir alan “üstünlük” fikrinin uyuşturucu etkisiyle üniversite kütüphanelerinde rejimin yasakladığı kitapları yakıp, ülkeyi savaşa ikna edecek toplantılar düzenlerken, büyük bir kitle de sessizlik ve korku içinde olanları izlemektedir.
Üniversite Farkında İnsanlar Yetiştirmelidir
Üniversite başlı başına bir özgürleştirici, toplumu dönüştürücü bir etkiye sahip midir? Tabii ki hayır. Doğal olarak, bir ülkenin üniversiteleri, o ülkenin tüm diğer kurumları gibi -zaman zaman yüzleşmekten çekindiğimiz-bir aynadır. Aksaklıklar, kafa karışıklıklarımız ya da güzelliklerimiz hepsi gözükür orada. Gözükmelidir de! Yoksa kendimizi nasıl eleştirir, nasıl geliştiririz?
Ancak özgür üniversite düşünen, eleştiren, dönüşen, dinamik bir toplumun temelidir. Üniversite “farkında” insanlar yetiştirmelidir. Bu nedenle dini, politik/milliyetçi yönlendirmelerin yeri olamaz. Çünkü bu etkiler, toplumlara yalnızca önceden belirlenmiş hatta sloganlaşmış yanıtları vermekle kalmaz, onlara hangi sorulan soracaklarını -hangi soruları soramayacaklarını da belletir. Böylece toplumlar kendi akıllarından, sorularından, belleklerinden ve vicdanlarından vazgeçerler.
Şöyle de söylesek mi? Üniversite, bizi bize anlatır, uzlaşmalar, duyarlılıklar yaratır. Ancak, üniversitenin kendisi, politikacılarla, koşullarını yalnızca politikacıların belirlediği toplumsal sözleşmeleri imzalamak zorunda değildir.
Ve meraklısına… İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1949’da Berlin Üniversitesi, Humboldt Üniversitesi adını alır. Dünyanın pek çok ülkesinde gençler, mesleki eğitimlerine başlamadan önce Uygarlık Tarihi eğitimlerini tamamlar. Ve Humboldt muhteşem bir düşünür olarak tarihteki yerini alır. Biz de “İnsanlık Tarihi”, sadece Server Tanilli’nin üniversite yıllarından kalan ders notlarının adıdır. Ama özgür üniversite uzun yolculuğu devam eder… Tıpkı demokrasi gibi.. Tıpkı insanlık tarihi gibi..