İnsanların çoğu kendilerini şanslı ya da şanssız olarak niteler. Son dönemlerde gerçekleştirilen çalışmalar bu inancın kişilerin ruhsal durumları, hayata bakış açıları hatta başarıları üzerine önemli etkileri olduğunu gösteriyor.
Örneğin şanslı olduğunu düşünen insanların ruhsal sağlıklarının daha iyi, zorluklarla baş etme güçlerinin daha yüksek; kontrollerinin neredeyse hiç olmadığı olaylara yaklaşımlarının daha iyimser olduğunu gözlemleniyor. Benzer şekilde, şanslı olduğuna inanan kişilerin depresyon ve kaygı seviyelerinin düşük, özgüvenlerinin ise yüksek olduğu da biliniyor.
Şansa İnandığı İçin mi Başarılı, Başarılı Olduğu İçin mi Şansa İnançlı?
Şans kavramı üzerine çalışmalarıyla tanınan Hertfordshire Üniversitesi psikoloji profesörü Richard Wiseman’a göre, kendilerini şanslı gören kişiler sosyal olarak daha iyi ilişkiler kurabiliyor. Bu insanlar hayat hedeflerini gerçekleştiriyor, doyum sağladıkları işlerde çalıyor ve anlamlı hayatlar yaşıyorlar. Kendilerini şanssız gören insanlarda ise bu olumlu durumlar daha az görülüyor.
2004 yılında kaleme aldığı ‘Şans Faktörü’ adlı kitabında Richard Wiseman kişilerin şanslı olup olmadıklarına dair taşıdıkları inancın, yaşam algılarını nasıl etkilediğini bir örnekle gösteriyor. Buna göre şanslı olduğunu ve şanssız olduğunu düşünen deneklerden bir gazetede kaç görsel olduğunu saymaları isteniyor. Şanssız olduğunu düşünenlerin görselleri sayması 2 dakika kadar sürerken, şanslı olduğunu düşünenler ise görevlerini 1 dakikanın altında bir sürede tamamlıyorlar. Peki bu nasıl gerçekleşiyor? Çünkü şanslı olduğuna inan deneklerin büyük bölümü, ilanlar sayfasında daha büyük puntolarla “Lütfen araştırmacıya bu ilanı gördüğünüzü söyleyin ve 150£ kazanın.” cümlesini farkediyorlar. Çalışmanın sonunda, kendilerinin şanslı gören kişiler arasında bu ilanı fark edenlerin oranının, kendilerini şanssız gören kişilerin oranından belirgin bir şekilde daha fazla olduğu ortaya çıkıyor.
Wiseman’a göre bu farkın nedeni, şanssız olduğuna inanan insanların yaşadıkları kaygı düzeyinin çevrelerine yeterince odaklanmalarını ve fırsatları görmelerini engellemesi.
Wiseman’a göre kişinin şanslı ya da şanssız olduğuna dair inancı çocukluk yıllarından itibaren ailenin mesajlarıyla şekillenirken; çocukların bu konudaki inancı okul performanslarını, öğretmenleriyle kurdukları ilişkiyi, sahip oldukları arkadaşları ve öğrenme kapasitelerini de etkiliyor.
Şans Puanı Nedir?
Bu konuda gerçekleştirilmiş bir başka çalışma da 1997 yılında Kanada’da geliştirilen BIGL (belief in good luck – scale) adlı ölçek . Bu ölçek insanların sahip oldukları şanslılıklarına inanma düzeylerini sayısal bir veri haline getiriyor. Bu ölçekte yüksek puanlara sahip olan insanlar, şansın –kendi kontrolleri dışında- dış faktörler tarafından belirlendiğine inanırken; bu inanış onların özgüvenlerini ve çevrelerine yaydıkları kişisel etkiyi de olumlu etkiliyor.
Şans İnancı Başarıyı Etkiliyor
Kişinin kendi şansına dair inancının belki de en ‘gizemli’ yanı ise bu düşüncenin kişinin hayat başarısı üzerinde bir etkiye sahip olması. Columbia üniversitesinden bir grup araştırmacı, kendilerini şanslı gören, şansının ‘her zaman yanında olduğunu’ düşünen kişilerin başarıya ulaşmak konusunda daha azimli olduklarını ve motivasyonlarının daha yüksek olduğunu da gösteriyor. Aynı araştırma, şans ve başarı-azim arasındaki bu bağın nedenini de açıklıyor. Buna göre, şanslı olduklarına inanan insanlar dış koşullar üzerinde de bir kontrolleri olduğunu –ya da en azından- dış koşulların onları engellemediğine inanıyor ve kendi performanslarına konsantre olabiliyorlar. Tam tersine şansız olduklarına ya da şansı ender yakaladıklarını düşünenler ise, çevresel koşulları kontrol edemeyeceklerini, fırsatların onları desteklemeyeceğini düşünerek daha fazla emek vermekten kaçınıyorlar.
Bir başka deyişle kişinin şansına dair inancı kendini gerçekleştiren kehanet gibi çalışıyor. Şanssız olduklarına inananlar, endişeleri yüzünden fırsatları göremiyor, fırsatları kaçırdıkları için de şanssız olduklarını düşünüyorlar. Bu kısır döngü kötü şansı besliyor. Şanslı olduğuna inanan insanlar ise sahip oldukları olumlu bakış açısıyla fırsatları daha kolay fark ediyor ve daha başarılı oluyorlar.
Şansa İnanmak Öğretilebilir mi?
Wiseman, aslında ilk mesleki eğitimini bir sihirbaz olarak başlamış biri. Gençlik yıllarında sahneden sihir gösterileri yapan Wiseman, bu süreçte insanların beklenti ve inançlarının nasıl kolayca yönlendirilebildiğini öğrendiğini belirtiyor. Böylece Wiseman, şanslı olmak konusundaki inancımızın da öğretilebileceği sonucuna varıyor.
Peki, şanslı olmak öğretilebilir mi? Wiseman’a göre şanslı insanlar, kendi güzel kaderlerlerini belirli düşünel tercihlerle besliyorlar. Bunlardan önde gelen 4 temel ilke işe şöyle:
- Fırsatları yaratmakta ve fark etmekte becerikli olmak.
- Önsezilerini dinleyerek şanslı kararlar vermek.
- Olumlu beklentileriyle kendini gerçekleştiren kehanetler oluşturmak
- Kötü şansı iyi şansa döndürme konusunda dirayetli bir tavır sergilemek.
Kaynak:Personality, individual differences and intelligence John Maltby, University of Leicester, Liz Day, Sheffield Hallam University, Ann Macaskill, Sheffield Hallam University , New York Pearson, 4. Basım, 472-473. sayfalar dan uyarlanmıştır.