çok kolay bir meslek öğretmenlik. hayır yaptığım için biliyorum. öyle uzaktan değil içinden, içimden söylüyorum. açın okuyun diyorsun mesela, sonra anlatıveriyorsun, olmadı bir kez daha her şey oluveriyor. çocuklar öğreniveriyor zaten.
ailelerle mümkün olduğunca sık toplantılar, görüşmeler yapmaya çalışırım. sağ olsunlar çoğu da kırmaz. önce çocukta gözlemler yaparım. yetenekleri, zaafları, kişilik özellikleri hakkında. uç, çok net problemli yanlar gözlemlediysem aile davranışıyla ilgili ön çıkarımlarda bulunurum. çoğunlukla da çıkarımlarım doğru çıkar.
veli neden müdahale eder?
eğitimi öğretim, öğretmeni öğretici algıladığımız sürece sınıfta kalırız. girişte bahsettiğim buydu. öğretmenlik öğreten, aktaran değildir artık. hatta uzunca süredir. uzaktan eğitim sürecinde de çeşitli gözlemlerim oldu. dersi sunarken aralarda sorduğum sorulara cevap beklerken “ilgili” velilerimin kimisinin çocuğa müdahale ettiğini duydum. bir keresinde uyarmak zorunda da kaldım hatta. ailesi tarafından “söylesene çocuğum” denilen çocuk sınıfta çekinmeden konuşuyordu oysa. hatta çok güzel çıkarımlar da yapıyordu. kendi başlarına ve rahatlıkla etkinliği yapabiliyorlardı. peki neydi aileyi müdahaleye sürekleyen?
ilki “müdahelecilik” bir karakterdir. maalesef kontrolü içerir ve çocuğun gelişimi, özgüveni için çok zararlıdır. ikincisi “bak öğretmenim ben çocuğumla ilgileniyorum, destekliyorum.” mesajı olabilir. oysa iletişim kuran biri olarak ben bunu zaten biliyorum. üçüncüsü “konulara hakimim, öğrenmesinde yardımcıyım.” demek olabilir. ama öğrenme dikteyle olmuyor işte.
öğrenme boş bardakların doldurulması değildir
öğrenme boş bardakların doldurulması değildir çünkü bu bilgi akışıdır. bilgiyi kullanamadıktan sonra zihni doldurmaktan başka televizyonların bilgi yarışmalarında işe yarayabilir. onun dışında bir hamallıktır. hem de gereksiz. işte öğretmenlik dediğimiz iş, meslek burada devreye girer. uzmanlık alanı olduğu burada cisimleşir. yoksa hakikaten çok kolay bir iş. yatılarak, tatil yapılarak üste bir de para kazanılan mükemmel bir iştir elbette. ancak öyle olsaydı televizyondan, bilgisayarda ki paket yayından öğretilebilirdi kolayca. çağımızın en geçer ölçütüyle söylersek masrafsız.
eğitim başka öğretim başkadır. öğretimin doğru, sağlıklı, işe yarar olması için ise eğitim gereklidir. psikolojik alt yapının en az hasarlı olması gerekir. özgüveni olmayan kişiyle, kendi özelliklerini tanımayan bireyle, psikolojik dertleri olan öğrenciyle öğrenim-öğretim yapmak çok ama çok zordur.
eğitim kısmı tamam olsa bile öğretim de öyle kolayca olan bir şey değildir. en başta şunu belirtmek gerekir ki çoğu kişinin bilginin ezberlenmesine öğretim demesi en büyük hatadır. hele de çağımızda. örnekle açıklarsam, çevrenin ne olduğunu öğrenen çocuğun bahçenin kenarlarında kaç m yürüdüğünü kendinin bulmasıdır öğretim. yoksa 4 x a’dan 450 m yürüdüm demesi değil.
“çocuk zeki ama çalışmıyor”
velilerimle işte bu konularda çok anlaşamıyoruz. özellikle de sonradan bize katılanlarla. çünkü öncekilere baştan diyorum ki sizler çocukların çalışmalarına karışmayın. siz onların anlamadığı yerlerde açıklama yapabilirsiniz, araştırma konularında destek olabilirsiniz ama sorunun cevaplarını söylemeyiniz. sorumluluk alanlarını belirleyin, çantasını kendisi hazırlasın diyorum anlata anlata. ödev, çalışma, araştırma için zaman planlamasına yardımcı olun ama çocuk karar versin ne zaman yapacağına diyorum. ama sonradan katılan velilerimiz akademik başarının çok test çözmek, daha çok soru çözmek olduğunu kanıksadıkları için bu uyum yakalanmıyor. çocuk mutsuz aile bizim çocuk zeki ama çalışmıyor modunda kaygılı bir serüven oluyor.
pandemi günlerinde de yine öğretmenler gündemdeydi. yattıkları yerden para aldıkları konusunda. hamaset erbaplarının dilbazları tarafından. o mesele çok net ama girmeyeceğim yazının konusu değil çünkü. iyi ki öğretmen olmuşum. bu meslekten çok şey öğrendim. çok şey biriktirdim. ama bu ne tatil ve tembellik ne de para oldu. keşke öğretmenliği kolay, bol paralı, bol tatilli “iş” olarak görenler de en az bir ay öğretmenlik yapabilse. öğretmenlik diyorum ama…