Son yıllarda bilim adamları nöronlar, beyin ve merkezi sinir sistemi hakkında çok büyük keşifler yapmışlardır. Nörobilimin tarihine kısaca bakılacak olursa mihenk taşı sayılabilecek çalışmalar şu şekilde sıralanabilir:
Antik Mısırlılara göre zekanın oluştuğu nokta kalptir. Mumyalama sürecinde tüm bir vücut dikkatle korunurken kafatasının içindeki beynin çıkarıldığına dair anekdotal kayıtlar mevcuttur.
Antik Yunanlar ise beyin hakkında çalışmalar yapan ilk kişilerdir. Beynin çalışma prensibini anlama ve nörolojik rahatsızlıkları açıklama konusunda ciddi teşebbüsleri olmuştur.
Yunan filozofu Aristo’ya göre beynin tek işlevi kanı soğutma mekanizmasından sorumlu olmasıdır.
Fransız fizikçi ve cerrah olan Pierre Paul Broca ise beyin hasarlı kişilerle yaptığı çalışmalarla beynin farklı alanlarının farklı işlevlerden sorumlu olduğunu, bazı alanlarda oluşan hasarın birtakım konuşma merkezlerine olumsuz etkisi olduğunu tespit etmiştir. Broca’nın bu çalışmaları literatüre “Broca Alanı” tanımını eklemiştir.
19. yüzyıl başlarında Alman fizikçi Hemholtz, sinir hücrelerinin elektrik sinyalleri ürettiğini ortaya koymuştur.
20. Yüzyılın başlarında ise İspanyol patalog, histolog ve nörobilimci Santiago Ramón y Cajal, nöronların bağımsız sinir hücreleri olduğu hipotezini oluşturmuştur.
1906 yılında Golgi ve Cajal, beyindeki nöronların kategorileştirilmesi konusunda yaptıkları çalışmalarla Nobel ödülüne layık görülmüştür.
1950 yılından itibaren modern nöroloji alanında yapılan çalışmalar sayesinde inmelerin, kalp krizlerinin, MS rahatsızlıklarının tedavisinde ciddi buluşlar olmuştur.
Bilimsel gelişmelerin hızla ilerlemesi nörobilimcilerin sinir sisteminin yapısı hakkında daha detaylı çalışmaların olmasını sağlamıştı.