Sürdürülebilir Kalkınma Eğitimi dosyamızda, Sabancı Vakfı’nın toplumsal gelişmeye katkı sağlayan kişi ve kuruluşların özverili çalışmalarını görünür kılmak için hayata geçirdiği “Fark Yaratanlar” programının 14. sezon fark yaratanı öğretmen Rumeysa Çevlik Eğitim Kolektifi’nin sorularını yanıtladı. Mesleğini, tıpkı sahip olduğu hayata neşe katan becerileri, yapıcı yaklaşımı ve enerjisi gibi çok katmanlı ve dinamik bir şekilde uygulayan Rumeysa öğretmenimizin “her alanı ve malzemeyi yenilikçi bir öğrenme ortamına dönüştürerek çocuklar için alternatif öğrenme modelleri ve ortamları tasarlayan” yaklaşımının hepimize ilham vereceğinden eminiz.
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Büyürken, öğretmenlik mesleğini seçerken nasıl hayalleriniz vardı?
Ben Rumeysa Çevlik, okul öncesi öğretmeniyim. Aynı zamanda Vantrilok bir öğretmenim. Vantrilok sanatını sınıfımda öğrencilerime sunarken online olarak farklı şehirlerdeki birçok çocuğa da ulaştırıyorum. Mesleğimi 13 yıldır adeta yaşam felsefem olarak sürdürüyorum. Çünkü mesleğimin benim için bir yaşam şekli olduğunu ifade edebilirim. Doğayı ve yeni şeyler öğrenmeyi severim. En büyük zevkim çocukların meraklarının peşinden gitmek, onlara hayallerinde eşlik etmek. Hayal kurmayı ve o hayalleri gerçekleştirmeyi severim. Yaşamım boyunca “Zor”, “İmkansız”, “Hayır, olmaz bu iş” denilen birçok şeyi yapıp, inandığım doğrulardan asla vazgeçmedim. Öyle ki, evli ve bir çocukla üniversite kazanıp yaşadığım şehirden farklı bir şehre çocuğumla birlikte gidip hayalimdeki mesleğe adım atışım bir hayli imkânsız denilen şeyleri aşarak başlamıştı. İşte tüm bu zorluklar meslek hayatıma daha güçlü, pes etmeyen biri olarak başlamamı sağladı.
Şu an Osmaniye’de bir köy okulunda görev yapıyorum. Kırsalın dezavantajlı görünen birçok yönünü olumlu yönde dönüştürmeye odaklandım. ‘Doğadaki Sınıf’ çalışmamla Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar Programı 14. Sezon Fark Yaratanı seçildim. Hayalim daha çok çocuğun doğayla buluşması ve okulların doğa dostu, ekoloji ve sürdürülebilirlik kavramlarını vizyon olarak benimsemesi. Bunu da meslektaşlarımın katkısıyla yapacağımıza inancım sonsuz.
Ekolojik farkındalığı sınıfınıza taşıma duygusu nasıl uyandı? Çocukluğunuzda ya da öğrencilik hayatınızda size bu farkındalığı yaşatan bir deneyiminiz oldu mu?
Ekolojik farkındalık birey olarak aslında doğayı çok sevmemle kendiliğinden başlayan bir süreç. Çocukluğumda yazları sıkça köye giderdik, tüm bir yaz tatilini köyde geçirirdim. Ailemin özel bir çabası olmamasına rağmen doğayla sıkı bir bağ kurmuştum. Oynamak için birçok oyuncağı doğadan bulur, doğada olduğum her gün ona hayran kalırdım. Anda kalmak, sürekli yeni bir şey keşfetmek müthiş bir duygu idi. İlk pasta yapmaya çamurla başlamıştım, bir taşı alıp birçok şeye dönüştürebiliyordum. Bazen o taş bir masa oluyor bazen de bir arabaya dönüşüyordu. Çam ağacının iğneli yapraklarını birbirine geçirip kendime takı yapıyor ve merakımın peşinden giderek öğreniyordum. Sınırsız bir öğrenme alanı vardı. Nereye baksam bir şey hayal ediyor ve kendi kendime öğrendiğim bir sürecin içinde keşfediyordum. Bir şeyden “Başka ne yaparım?”ı sıkça düşünüp hep hayal ediyordum. Bu bana yaratıcı düşünme, üretken olma konusunda aslında pek çok şey katıyordu. Hayattaki mutsuz, stresli anlarımı doğaya çıktığımda unutuyor, hatta çok rahatlıyordum. Böylece, doğa bana duygusal farkındalığı yüksek, doğa ile sıkı bağları olan, çevreye duyarlı, güçlü, pes etmeyen bir karakter oluşturmamda büyük katkı sundu.
Doğadan öğrendiklerimi büyüdüğümde daha çok fark etmeye başladım. Aslında ben çocukken ağaçlara bakıp ne kadar sabırlı olduklarını fark eder onlardan sabretmeyi, beklemeyi öğrenirdim, yağmurun kokusunu içime çekip onun beni ıslatmasına izin verir, suyun ne kıymetli olduğunu hissederdim. Yüksek bir kayalığa tırmanıp risk alırdım ve aslında bunu yaparken kendi karar verme sürecimi yöneterek düşünme becerilerimi geliştiriyordum. Çocukken tabii, bunları sadece oynamak için yapardım. Bir çocuğun en önemli işi de zaten oyundu. İşte şimdi tüm bu çocukluk anılarım bana bir çocuğun nasıl öğrendiği, doğayla nasıl bir bağ kurması gerektiği konusunda ipucu veriyordu. Doğa ve çocukluğum benim için sonsuz ilham kaynağı idi. Öyle ki, ekolojik farkındalığı sınıfıma taşımamdaki en güçlü ana faktörler de bunlar oldu.
“Hayalim Öğretmen Olmaktı…!”
Çocukken bir hayalim vardı: Öğretmen olmak. Doğayı çok seven biri olarak iyi bir model olan, onu sevdiren, çevreye duyarlı çocuklar yetiştirmeye katkı sunabilen bir öğretmen. Şu an çalıştığım köy okulu tam olarak bu hayali gerçekleştireceğim okuldu.
Tabii, doğayı eğitim içerisine katmak, eğitimde ekolojik düşünme, duvarsız sınıf modeli, plastiksiz bir sınıf…
Bunlar aslında ülkemizdeki geleneksel okul öncesi eğitimine alternatif bir bakış açısı sunacaktı. Okul öncesi eğitimde sanat etkinliği adı altında sıklıkla kullanılan tek kullanımlık plastikler, pipetler, plastik bardaklar, tabaklar, simler, evalar, onlarca kağıt kullanmak bana göre değildi. İşte böyle bir sistemin içerisinde öğretmen olmuştum. Hemen harekete geçip sınıfımda yaptığım etkinliklerde doğaya zarar veren şeyleri kullanmama kararı aldım. Bunun yerine doğal materyaller ve geri dönüşüm malzemeleri kullanmaya başladım. Açık hava sınıfı ve plastiksiz sınıfımızda tamamen bu ekolojik yaklaşımı benimseyen öğrenme merkezleri oluşturdum. Tabii, tasarladığım tüm öğrenme alanlarında bunu destekledim. Bakanlığın bize sunduğu müfredattaki kazanımları doğaya zarar vermeden, çöp çıkarmadan verebileceğimi düşündüm; zira doğada fen, matematik, müzik, bilim, her şey vardı.
Sabancı Vakfı Fark Yaratanlar programında Fark Yaratan seçilmemdeki çalışmam olan ‘Doğadaki Sınıf’ modelim aslında ekolojik eğitim alan, iklim krizinin yavaşlamasına katkı sunan, geri dönüşümü destekleyen, tüketmekten çok üretmeye teşvik eden, hayal eden, hayallerinin peşinden koşan, eleştirel bakış açısına sahip, bilimin ve doğanın ışığıyla ilerleyen çocuklar yetiştirebilmek için kurduğum sürekli yenilenebilen geniş çerçeveye sahip bir çalışma.
Çocuklarınıza bilgi öğretmek yerine onlara deneyimler yaşatmak, bunu bir eğitim normu haline getirmek sizce onlarda hangi başka farkındalık ve becerilerin de gelişmesini sağladı?
Çocukların içselleştirerek öğrenmesini çok önemsiyorum. Onlara tanımlar sunmak yerine tüm çalışmalarda sürece dahil edip farklı alanlarda birçok şeyi deneyimlemelerini sağlıyorum. Bu, çocuklarda doğa ile sıkı bağ kurma, problem çözme, çözüm odaklı olma, olumlu benlik algısı oluşturma ve sosyal becerilerini iyi yönde geliştirme imkanı sunuyor.
Bir taraftan da iklim krizine karşı olumlu bir katkı sunmalarını sağlayan, sadece tüketen değil üreten olmayı amaç edinen bireyler olmaları yönünde farkındalık sağlayan ve merak duygularını kaybetmeden ilkokula hazırlayan bütünsel bir süreç.
Tabii, bu süreçte yaparak ve yaşayarak öğrenme ilkesinden asla taviz vermediğim doğanın ve doğal materyalin merkezde olduğu bir eğitim yaklaşımım var. İşte böyle bir sistemin içerisinde okulla buluşan çocuklar birçok alanda farkındalığa sahip oluyor.
Bir çocuk doğal materyallerle ve uygulamalarla ne kadar çok ilişkide olursa, duyu organları o kadar çok uyarılmış olur ve kalıcı öğrenme gerçekleşir. Ben de kazanımları sıklıkla doğal materyal ve doğayı kullanarak veriyorum. Doğa temelli eğitim, çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimine büyük katkı sağlıyor. Ayrıca öğrencilerim hayallerinin ve fikirlerinin önemli olduğu bir okula gelerek kendi hızlarında öğreniyor ve öğrenme sürecinde eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcılık gibi becerilerinin büyük çoğunluğunu kazanmış oluyor.
Biz Eğitim Kolektifi olarak ekoloji bilgisinin ve sürdürülebilirlik kavramlarının köy okullarının temel eğitim yöntemi olması gerektiğini düşünüyoruz. Kendi deneyiminizin diğer köy okullarında ve ilerleyen sınıflarda uygulanması için önerileriniz var mı?
Ekoloji ve sürdürülebilirlik kavramları kesinlikle köy okullarında temel eğitim yöntemi olmalı, size katılıyorum. Hatta, köy okullarında ekoloji ve sürdürülebilirlik bir eğitim politikası haline gelmeli. Aslında bir taraftan da şehirdeki okullarda da uygulamak için altyapı oluşturmak gerekir. Bu bağlamda köy okulları pilot okullar gibi görülebilir. Bunu köy okullarında uygulamak coğrafi özellikler ve öğrenci mevcudu açısından daha kolay gibi gözükse de şehirde bu çok büyük ihtiyaç ve dokunacağınız çocuk ve aile sayısı köye göre çok daha fazla. Köy, bu vizyon için bir başlangıç noktası olabilir.
Sürdürülebilirlik açısından Açık Hava Sınıfı çalışmam aslında birçok özelliği ile normalde olan Açık Hava Sınıfı uygulamalarından farklı ve maddi bir bütçe gerektirmiyor. Bu modelde kullanılan her malzeme doğadan ya da geri dönüşüm materyallerinden oluştu. Bu materyaller ile okul bahçesine öğrenme merkezleri oluşturup çocukların hem doğa ile bağ kurmasını sağlıyor hem de geri dönüşümü, üretimi, sürdürülebilirliği eğitimin odak noktası haline getiriyorsunuz. Bir taraftan da çocuklarla birlikte aileyi de eğitimin içerisine almış oluyorsunuz. Örnek vermek gerekirse velinizin evde kullanılmayan ama çok iyi bir öğrenme aracına dönüşecek bir ev eşyasını okula getirmesini sağlayabilir ve onu da bu öğrenme modelinin bir parçası yapabilirsiniz.
İklim krizi ile mücadele, ekoloji bilgisi ve sürdürülebilirlik için çocukların doğayı tanımaları, sevmeleri ve doğa ile bağ kurmaları önemlidir. Açık Hava Sınıfımız sayesinde günün en az 2 saatini bu sınıfta doğayla iç içe geçiriyoruz. İklim krizinin müfredata entegrasyonunda; çocukların ekolojik okuryazarlık becerilerini artırma kapsamında doğanın bir bütün olarak işleyişine dair bilgiler, yaşamı var eden sistemler, ekosistem, biyolojik çeşitlilik, su varlıkları, toprak konuları yanında, hızlı ekolojik değişimlere uyum sağlayacak bilgi ve becerileri çocuğa oyun yoluyla edindirme çabasındayım. Doğa ve yaşam odaklı düşünme, doğayı tanıma, sevme, saygı gösterme ve koruma, doğa ve çevre sorunları ile ilgili merak uyandırma ve sınıf düzeyine göre oyun ve doğada keyifli zaman geçirmeyi önceliklendirmeye çalışıyorum. Böylece çocuklar çevre üzerinde kendi etkilerini fark etmiş oluyorlar. Bu yaklaşımı köy okullarında uygulamak pratik olabilir.
İklim krizinin, büyük ölçüde sürdürülebilirlik konusunun anlaşılmamasından kaynaklı olduğuna inanıyor ve sürdürülebilirliği oluşturduğum tüm yenilikçi öğrenme ortamlarında ön planda tutuyorum. Geri dönüşüm malzemeleri, doğal materyaller, plastiksiz ekolojik sınıf, açık hava sınıfı gibi çalışmalarla çocuklara erken çocukluk döneminde konuyu anlamaları ve önemsemeleri noktasında olanak sağlıyorum. Aynı zamanda da bulunduğumuz çevrenin ihtiyaçlarına göre oluşturduğumuz sistemle çocuklarda bu konuda farkındalık gelişmesini sağlıyorum.
Bu uygulamalar ile çocuklar daha az tüketen, daha çok üreten olma yolunda ilerliyor. Köyde ailelerini daha az çöp çıkarmaya teşvik ediyorlar. Bitki yetiştirme, bahçecilik, doğal materyalden ürün oluşturma gibi becerileri, ekolojik değişimlere uyum sağlamayı, gezegenle uyumlu, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarını erken çocukluk döneminde kazanmaya başlıyorlar. Yaptığım çalışmalar okul öncesi eğitim sürecinden başlayıp ilkokulda da kademeli olarak rahatça sürdürülebilir. İlkokul ve mevcudu daha kalabalık şehir okullarında Açık Hava Sınıfı uygulaması bir atölye tarzında uygulanabilir. Her sınıf dönüşümlü olarak kullanır ve bu bile çocuklarda farkındalık sağlamak adına bir adım olur. Tüm bunların yanı sıra karbon ayak izimizi en aza indirmek ve yerelimizdeki çevresel kaynakları koruma adına öğrencileri ve aileleri bilinçlendirme, okulda plastiksiz bir sınıfta eğitim, tek kullanımlık plastiklere yer vermeme, yağmur suyunu depolama, enerji tasarruflu ampuller, tüm eğitim alanlarının doğal yolla aydınlatılması tüm eğitim alanlarının doğal yolla aydınlatılması gibi birçok pratik çalışmayı okullarda yaygınlaştırabiliriz.