Sebastien Goudeau, Poitiers Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında çalışan bir akademisyen. Goudeau, öğrenciler arasındaki akademik başarı farklarının onların erken dönem çocukluk deneyimlerinde saklı olabileceğini ve düşük ekonomik sınıflara ait ailelerin çocuklarının anaokulu yıllarından başlayarak eşitsizlikle nasıl tanıştıklarını araştırıyor. Goudeau, bold.expert.com’dan Annie Brookman-Byrne ile eğitim araştırmacılığına uzanan yolculuğunu ve sosyo-ekonomik düzeylerin çocuklar üzerindeki derin etkisini anlattığı röportajını sizler için çevirdik.
Soru: Sizi okullarda eşitsizliği araştırmaya iten neden neydi?
Bu alana girmeden önce altı yıl ilkokul öğretmeni olarak çalıştım. Bu dönemde kendime sık sık şu soruyu sorardım: Öğretmenler, sınıftaki tüm çocuklara eşit fırsatlar sunabilmek için ellerinden geleni yapsa da okullar neden sosyal eşitliği sağlamada başarısız oluyor? Fransa’da ve büyük olasılıkla diğer ülkelerde bir çok öğretmen, aile ve psikolog, akademik başarıdaki farklılıkların zeka, motivasyon ve öz-denetim gibi bireysel özelliklerden kaynaklandığına inanmaktadır. Bu inancımızın doğru olup olmadığını ve sınıflarımızdaki eşitsizliklerin ardındaki asıl nedenleri araştırmak istediğim için sosyal psikoloji alanında yüksek lisans ve ardından da doktora yapmaya karar verdim.
Çalışmalarımda öğrenme ortamlarının akademik performansı nasıl etkilediğine odaklandım. Doktora çalışmalarıma başladığımda, stereotip tehdidi ( önyargılı yaklaşımın ya da önyargı ile karşılanma korkusu ile akademik performansı düşürdüğü fikri) ve ev ile okul arasındaki kültürel uyumsuzluğun etkileri üzerine yapılmış olan çalışmalar beni büyüledi. Okulun ve kültürel bağlamın eşitsizliğin üretilmesinde nasıl bir rol oynayabileceğini öğrendim. Bu araştırmalardan ilham alarak, sınıf içi etkileşimin ve çocuklar arasındaki sosyal karşılaştırmaların eşitsizlikleri nasıl devam ettirebileceği; akran ilişkilerinin hatta öğretmen tutumunun bile çocuğu derinden etkileyebileceğini fark ettim.
“Çocuklar kendilerini akranlarıyla karşılaştırdıklarında veya bir öğretmen baskısı hissettiklerinde başarıları zarar görebilir.”
Soru: Araştırmanızda başka neler keşfettiniz?
Anaokullarında tüm sınıf etkinlikleri, eşitlik kuralı gözetilerek uygulanır. Örneğin dil becerisinin gelişimi için tüm çocuklara eşit konuşma fırsatı verilmeye çalışılır. Ancak biz, bu tür çalışmalarda bile her çocuğa aynı katılım fırsatının sunulmadığını gördük. Öğretmenler eşitçe davransa bile özellikle düşük gelir gruplarından gelen çocuklar, orta ve üst sınıf akranlarına göre daha az söz istemekte ve daha seyrek konuşmaktalar.
Bu az söz alma ve konuşma, çocukların dil yeterliliğindeki bir gelişim eksikliğinden ya da kendilerini ifade etme becerilerinden yoksun olmalarından kaynaklanmıyor. Bu çocukların daha az konuşmalarının nedeni büyüdükleri sosyal ortamın, okulun kültürel ortamı ile çatışması. Bu nedenle de kendini ifade etme biçimlerinin, sahip oldukları değer ve kültürel deneyimlerinin sınıflarında değer görmeyeceğini düşünmeleri.
Sınıflarda eşitsizlikler üzerine bağlamın gücünü anlayabilmek için öğrencilerin ve öğretmenlerin başarıya nasıl yaklaştıklarına bakıyorum. Küçük yaştaki çocukların, akademik başarıdaki farkın -dış faktörlerin etkisinden değil-, doğuştan gelen özelliklerden kaynaklandığına inanma eğilimi daha güçlü. Bir akranlarının daha çok söz almasını, onun yeteneğine, çalışkanlığına, disiplinli çalışmasına bağlıyorlar.
Orta ve lise düzeyindeki öğrenciler öğretmenlerinin kendilerini desteklediğini hissettiğinde daha yüksek katılım sağlıyor, böylece akademik başarı şanslarını arttırıyorlar. Öte yandan, kendilerini zaten sistemin dışında gören ekonomik olarak dezavantajlı, kırsal kökenli ya da göçle gelmiş öğrenciler ortalamadan daha güçlü bir öğretmen desteğine ihtiyaç duyuyor; bu desteği bulamazlarsa da akademik olarak bir varlık göstermek konusunda isteksiz oluyorlar.
“Okul öncesi dönemde temelleri atılan eşitsizlikler, öğrencinin eğitim hayatı boyunca artarak devam ediyor ve akademik boşluklara zemin hazırlıyor.”
Soru: Araştırmalarınız okullarda akademik eşitsizliklerin azaltılmasına nasıl yardımcı olabilir?
Bu tür eksiklerle mücadele edebilmek için eşitsizlik olarak gördüğümüz koşulların temellerine ışık tutmanın en etkili yöntem olduğunu düşünüyoruz. Okul öncesi döneminde yaşanmaya başlanan eşitsizlikler öğrencide tüm eğitim hayatı boyunca taşıyacağı olumsuz iziler bırakır. Amacımız, eşitsizlikleri azaltmaya yönelik uygulama, politika ve farkındalıklar konusunda öğretmenleri, okulları ve politikacıları bilinçlendirmek.
Kısa süre önce gerçekleştirdiğimiz bir çalışmada öğretmenlerin sınıftaki oyun alanının farklı kökenlerden gelen öğrencilere için nasıl daha eşit katılım fırsatı sunabilecek şekilde tasarlayabileceklerini anlattık.
Öğretmenlere, farklı kökenlerden gelen öğrencilere daha eşit katılım fırsatları sağlayarak sınıftaki oyun alanını ve derslerini nasıl tasarlayabileceklerini anlattık. Öğretmenleri, öğrencilerin sözlü katılımlarındaki farklılıkların nedeni konusunda bilinçlendirerek başladık. Ayrıca, tüm öğrencilere eşit katılım fırsatları sağlamalarını kolaylaştıracak bazı stratejiler önerdik.
Soru: Bu alanda çalışmak görüşlerinizi değiştirdi mi?
Evet, bir aydınlanma oldu. Artık belirli bir durumun birey üzerindeki etkisinin daha çok farkındayım. Sözsüz geri bildirim gibi basit bir davranışın bile çocukların düşünme, hissetme ve davranışlarını etkileyebileceğini biliyoruz. Ayrıca bireyler hakkında daha bağlamsal düşünüyorum; insanların bilgilendikçe tutumlarını değiştirebildiklerini biliyorum.
Soru: Bundan sonra hangi konularda çalışmayı planlıyorsunuz? En çok hangi fikirleri takip etmekten heyecan duyuyorsunuz?
Son yıllarda araştırmacıların bir grup içindeki tutum, etkileşim ve bunların psikolojik sonuçlarını değerlendirmesine olanak veren yeni önemli araçlar geliştirildi. Bu araçları gerçek hayattaki durum ve davranışları ölçmek için kullanmayı düşünüyorum. Örneğin öğrenciler arasındaki etkileşim ve mesafeleri yakalamak için birden fazla senkronize kamera ve sensör kullanarak farklı davranış senaryolarını filme alabiliriz.
Elimizdeki araçlarla kişinin psikolojik deneyimini, cilt iletkenliği ve yüz kaslarının hareketlerini gözlemleyerek stres ve duyguların fizyolojik belirtilerini ölçmeyi planlıyorum. Bu teknolojiler büyük veri kümeleri oluşturuyor ve bu verileri daha verimli bir şekilde analiz etmek için yapay zekayı kullanmayı umuyorum. BU kadar büyük miktarda veri, uzun saatler düren kodlama anlamına gelebilir ve yapay zeka bu sürecin bir kısmını otomatikleştirebilir. Umarım ekip arkadaşlarımla birlikte kendilerini ötekileştirilmiş hisseden tüm çocuklara eğitime daha adil erişim, gelişim ve öğrenme için daha iyi fırsatlar sunabiliriz.
Sebastien Goudeau, Poitiers Üniversitesine sosyal psikoloji alanında doçent olarak katılmadan önce altı yıl ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. Anaokulundan üniversiteye kadar okullara ilişkin araştırmalarını Biliş ve Öğrenme Araştırmaları Merkezi’nde yürütüyor. Geleceğin öğretmenlerinin yetiştirildiği INSPE’de (Institut National Superieur du Professorat et de L’education) dersler vermektedir.