Her insanın kendisi, başkaları ve dünya hakkında, gördüklerini ve beklediklerini belirleyen bir hikayesi vardır. Bu hikayelerin arasında en yaygın olanları mutsuz olanlar; onların temaları da sevilmemek, beceriksiz olmak, takdir edilmemek ve değersizliktir.
Hepimiz çevremizdekilere kendimize dair hikayeler anlatırız; geçmişimizdeki korkutucu ya da heyecan verici olaylar, hafta sonu yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız, şu anda nelerle mücadele ettiğimiz… Ancak kendimizden dahi sakladığımız bir hikaye daha vardır; çoğu zaman zorlukla dile getirebildiğimiz, hatta çok da farkında olamadığımız; kendimizi, başkalarını ve dünyayı nasıl gördüğümüzle ilgili bir hikayedir.
Bu, çocukluğumuzdan kalma bir hikayedir. Hayatın zorluklarıyla karşılaştıkça ona eklemeler yapar ve onu geliştiririz. Bu hikaye süreç içerisinde beklentilerimizi şekillendiren, dünyaya baktığımız bir mercek, takip etmeyi öğrendiğimiz bir senaryo haline gelir.
Bazıları için bu hikayeler olumludur; ben hayatta kalan biriyim; Eğer yeterince denersem başarabilirim. Bazıları için ise daha tarafsızdır: Hayat iniş ve çıkışlarla doludur, sen elinden geleni yaparsın vb. Ancak çoğunlukla hikayeler daha karamsar ve engelleyicidir. Bu hikayeler, kişileri geride tutar, dünyayı korku dolu ya da gri bir hale getirir.
Şimdi ise bu hikayeleri yeniden yazma zamanı…
İşte yeniden yazılması gereken en yaygın hikayelerden bazıları:
“Ben Sevilmeye Layık Değilim!”
Çocukluğunda yeterince destek alamamış, erken çocukluk bakımı sekteye uğramış ya da istismar/ihmal deneyimleri olan çocuklar, yetişkin olduklarından kendilerine ebeveynlerinden biraz daha iyi davranan ancak yine de onları istismar eden, ihmal yaşatan başkalarını (eşler, arkadaşlar) hayatlarına çekerler.
Kendilerine iyi davranan, onları takdir eden, güçlü yönlerinizi fark eden biriyle karşılaştıklarında, kaçma, ilişkiyi sabote etme veya onun gerçekte kim olduklarını “fark ederek” gitmesinden korkarak yaşama eğiliminde olurlar. Çünkü kendilerini öven, onaylayan insanların sözleri kendi inandıkları hikayeye uygun değildir.
“Yeterince İyi Değilim!”
Çocukluk döneminde tanılanmamış bir öğrenme bozukluğuyla ya da dikkat eksikliği ile mücadele eden, yaptıkları sürekli olarak eleştirilen, fark edilmeyen çocuklar ise yetişkin olduklarında kendilerinin yeterince iyi olmadıklarıdır.
Böyle çocukluk deneyimlerinden gelen yetişkinler kendilerine inanamaz, güvenmez, başkalarının kolayca yapabildikleri şeyleri yapamayacaklarına, yeterince akıllı veya yetenekli olmadıklarına inanırlar. Böyle insanlar risk almaz, kendilerini ortaya koymaz, rekabet etmez; kendi hayatlarının sessiz, pasif bir yolcusu olurlar. Üstelik çoğu bu cesaretsizliğin çocukluk deneyimlerinden kaynaklandığının farkında olamaz.
“Hiçbir Zaman Takdir Edilmedim!”
Yetişkin olduklarında başkaları tarafından çabucak küçümsendiğini hisseden, eleştiriye karşı aşırı duyarlı olan, kendilerini başkalarıyla karşılaştıran kişilerin büyük bölümünü ise çocukluklarında ebeveynleri tarafından fark edilmeyen çocuklardır. Buradaki hikayenin köklerinde, anne babasından yeterince ilgi görmeyen ve övgü alamayan ailenin “kayıp” çocuğunun ve sürekli eleştiren, sevgisini koşullu olarak sunan ebeveynler izlerine rastlarız.
Hikayemizi Bilmek, Bizi Değiştirebilir mi?
Peki hikayelerimizi fark ederek, çevremizle ve kendimizle ilişkimizi yeniden düzenlemek mümkün müdür? Hikayemizi doğru kavramanın bize bir faydası olabilir mi? Bunu başarabilmenin ilk koşulu kendi gerçeğiniz olarak kabul ettiğiniz metnin, aslında sadece sizin algınızla oluşmuş bir “hikaye” olduğunu fark etmenizle başlar. Sahip olunması gereken bir başka farkındalık, inandığınız hikayenin, hayatta yakalayamadığınız başarılar, sürdüremediğiniz ilişkiler, kazanamadığınız unvanlar için bir mazeret oluşturabileceğidir.
Çıkış yolu hikayenizin farkına varıp onu değiştirmeye çalışmaktır. Hayatınıza uzaktan bakın:
Eğer hayatınız bir kitap olsaydı adı ne olurdu? Sizin hayatınızı anlatan bir filmde hangi sahneler öne çıkar? Hayatınızda hangi sorunlar, hangi diyaloglar, hangi açmazlar tekrar ediyor?
Sorunlar karşısında iç sesiniz size neler söylüyor? Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar, hayatınızda tekrar eden desenler hakkında siz fikir verebilir. Dikkatli gözlemler bazen de yakın çevrenizden gelecek gözlem ve yorumlarla kendi hikayenizi bulabilirsiniz.
Kendi hikayenizin farkında olduğunuzda değişim fırsatını yakalamış olursunuz. Duygusal tepkilerimizin çoğu, çocukluğumuzun zihinsel yazılımını güncellemekle ilgilidir. Bu yolculukta da en güçlü aracınız, varlığını fark edeceğiniz kendi hikayenizdir.