2024’ü bitiriyoruz ve geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bir kez daha Edutopia’nın “Yılın En İyi Eğitim Araştırmaları” makalesini sizlere sunmaktan mutluyuz. Edutopia editörleri Youki Terada ve Stephan Merrill’in hazırladığı ve artık neredeyse geleneksel hale gelen yılın en iyi eğitim araştırmaları makalesi bir yandan yıl boyunca sürdürülen akademik çalışmaların yönünü gösterirken bir yandan da eğitim dünyasının gündeminde hangi sorunların olduğuna işaret etmesi açısından değerli bir metin.
Örneğin sadece bir kaç yıl önce gündemimizde covid ve uzaktan eğitim vardı. Geçtiğimiz son iki yılda ise sınıf yönetimi ve nörobilim konuları gündemin önde gelen konularındandı. Bu yıl ise araştırmaların teknolojiye dümen kırdığını söyleyebiliriz. Çünkü hangi açıdan bakarsak bakalım 2024 teknoloji açısından büyük ve şaşırtıcı bir yıldı. Cep telefonları bir an parlayıp aniden itibarlarını kaybettiler ve ülke çapında gelen yasaklarla sınıflardan kaybolmaya başladılar. Onların yerine Batı’da -özellikle Silikon Vadisi’nde- büyük dil modelleriyle desteklenen devrim niteliğinde yeni bir araç ortaya çıktı ve akıcı, insan benzeri paragraflar yazmaya başladı. Peki bu macera ne kadar sürecek? Öğretmenler olarak bu yeni teknolojinin nasıl sonlanacağını ve sınıflarımızda ve çocuklarımızda nasıl etkiler bırakacağını -maalesef- yaşayarak öğreneceğiz.
Öte yandan araştırmalar arasında -tıpkı bizim gibi- gelenekseli seven öğretmenlerin daha fazla ilgisini çekeceğini umduğumuz önemli bir çalışma daha var. Bu çalışma Türkiye’de de öğretmenlerin sıkça dile getirmeye başladıkları “pandemi bebekleri” ile ilgili. Dünyanın her tarafında öğretmenler pandemi kuşağının temel beceriler konusunda son 100 yılın en yetersiz kuşağı olduğunu görüyor ve bu sorunu aşmak için çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bu sorunun tanımlanması ve üzerine gidilmesi belki de en önemli önceliğimiz olmalı!
1. Zoru Başarmak İçin Basitten Güç Al!
Çoğumuz okul başarısını kanıtlanmış büyük başarılarla ölçme eğilimindeyiz. Bir öğrenci Matematik ya da Fen gibi zorlu bir derste kendini ispat etmezse, sınavlardan yüksek notlar almazsa ne öğretmenleri ne de ailesi o öğrenciyi tam olarak başarılı görmüyorlar. Peki bu başarı nasıl sağlanıyor? 2024’te yapılan bir araştırma, öğrencileri akademik zorluklarla boğuşurken onları mücadeleye devam etmeye motive eden faktörün küçük başarı ve kazanımların önemini hatırlatıyor.
Çalışmada, 573 üçüncü ve altıncı sınıf öğrencisinden 10 tane zor matematik sorusu çözmeleri isteniyor. Ancak öğrencilerin bir kısmının çözecekleri zor soruların arasına daha basit beş problem yerleştirilerek bu zor sınavda başarı duygusunu tatmaları sağlanıyor. Araştırmacılar ayrıca iyi bir başlangıç ya da kolayca çözülen son sorularla biten test deneyimlerinin daha olumlu hatırlandığı bilgisinden yola çıkarak basit soruları başa ve sona yerleştiriyorlar.
Çalışmanın sonunda aynı sayıda zor problemle boğuşmalarına rağmen, birkaç tane kolay soruyu çözebilen öğrencilerin bir başka test yapmayı isteme olasılıkları diğer gruptan iki kat daha fazla oluyor. Ayrıca bu öğrencilerin büyük bölümü testi eğlenceli olarak nitelendiriyor. Bu, matematikte başarısız olma kaygısından kaynaklanan hayal kırıklığında kayda değer bir değişim.
Uzmanlar bunu zor derslerde kayıtsız şartsız başarı beklemek yerine “öğrencilerin öğrendiği materyalin ciddiyetini azaltmayacak şekilde” eğlenceli hale getirilmesi “öğrencilerin matematik motivasyonunu ve katılımını destekleyebilir” şeklinde yorumluyor.
2. Öğrencilerin Dikkatini Toplamak Her Zamankinden Zor!
Sınıflarımızı etkili şekilde yönetmek ve öğrenme motivasyonunu yüksek tutmak giderek zorlaşıyor. Zihinlerinde ve etraflarında bu kadar fazla çeldirici varken onların dersi dikkatle dinlemelerini nasıl sağlayabiliriz? Bir başka 2024 araştırması öğretmenlere bu konuda incelikli ipuçları sunuyor.
180 öğrenci ile gerçekleştirilen “gizli” bir çalışmada, görevli öğrencilerden sınıfa girip belirli yerlere oturmaları, sıkıntılı ve kambur şekilde oturmaları, dinlemeyerek ve anlatılanları not almayarak arkadaşlarının dikkatini sabote etmeleri isteniyor. Gizli görevdeki öğrenciler, ilgisiz tavırlarıyla önce yanlarında oturan arkadaşlarının sonra da yakın çevrelerinin dikkatini dağıtmayı başarıyorlar. Daha önce dersi dikkatle dinleyen öğrenciler de derse odaklanmakta zorluk çekerken daha öncekinin yarısı kadar not tutuyor ve bir sonraki sınavda ortalamada 9 puan daha düşük notlar alıyorlar.
Araştırmacılar, “Dikkatsizliğin bulaşmasının ekolojik açıdan geçerli bir olgu olduğunun” ifade derken ellerinde sınıfa getirdikleri moda oyuncaklar (2023), dizüstü bilgisayarlar (2020) ve cep telefonları (2024) gibi daha çok daha etkili dikkat dağıtıcıların hep birlikte büyük bir dikkatsizlik kaosu yarattığının altını çizdiler.
3. Yapay Zeka Öğrenmeyi Yok Ediyor Olabilir mi?
Öğretmenlerin yapay zeka kullanımı konusunda ikiye bölündüklerini biliyoruz. Yeni teknolojileri destekleyen bazı öğretmenler bu araçların araştırma ve öğrenmeye yeni boyutlar ve esneklik getirdiğini iddia ederken başka bazı öğretmenler, çocukların yapay zekanın ürettiği şeyleri geliştirme becerisine veya yapay zeka çalışmasının nerede bitip kendi sorumluluklarının nerede başladığını bilecek olgunluğa ve öz farkındalığa sahip olmadıklarını söylüyor.
2024 yılında yaklaşık 1.000 lise öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırma, bu fikirlerin doğruluğunu test etmek için 9., 10. ve 11. sınıf öğrencileri bir matematik dersine alıyor, ardından bu dersin sınavına hazırlanmak için problem çözme alıştırmaları yapmalarını istiyor. Bazı öğrenciler çalışmak için kendi notlarını ve ders kitaplarını gözden geçirmek gibi geleneksel yöntemlere güvenirken, diğerleri ChatGPT’nin temel sürümüne veya sınıf öğretmenlerinin yardımıyla geliştirilen özel bir “öğretmen” paketine erişebiliyor.
Sınavdan önce gerçekleştirilen örnek uygulama oturumunda GPT sürümlerini kullanan öğrenciler, geleneksel yöntemlerle ders çalışan akranlarına göre sırasıyla yüzde 48 (chatGPT kullanan) ve yüzde 127 (öğretmen versiyonu kullanan) gibi şaşırtıcı bir oranda daha yüksek puanlar alıyorlar. Ancak hemen ardından yapılan kitap kapalı sınavda ChatGPT’nin temel sürümünü kullanan öğrencilerin test performansı o kadar hızlı düşüyor ki, geleneksel ders çalışma yöntemlerini kullanan akranlarından yüzde 17 daha düşük puan alıyorlar. Araştırmacılar, yapay zekanın gerekli durumlarda bir çeşit destek olabileceğini ancak sınırları aşan ve fazlasıyla güvenilen yapay zeka desteğinin aslında “öğrenmeyi engelleme riski taşıdığının” altını çiziyorlar.
4. “Hatanla Yüzleşmekten Korkma!” Yaklaşımı Başarıyı Yükseltiyor
Öğrenciler hata yapmaktan korkar ve sınavlardan sonra dönüp nerede hata yaptıkların bakmaktan hiç hoşlanmazlar. Bir başka 2024 yılı araştırmasına göre matematik dersinde öğretmenler eleştirel bir dil kullanmadan öğrencilere hatalarına odaklanmayı öğretebilir ve sıklıkla yaptıkları hatalardaki yanlışı fark edebilmelerini sağlarlarsa akademik başarısına önemli bir katkı sağlamış oluyorlar.
Araştırmada Matematik sınavına hazırlık yapan sekizinci sınıf öğrencilerinin bir bölümü sekiz oturumdan oluşan derse katılırken diğer grup ise dört mini teste katılıp öğretmen gözetiminde hatalarını gözden geçirerek hazırlanıyor. Matematik sınavına giren her iki gruptaki öğrenciler yakın notlar alıyor ancak ikinci gruptakiler yarı yarıya az zaman kullanıyorlar.
Peki hatalardan öğrenmeyi bu kadar etkili kılan nedir? Araştırmacılara göre hataların “doğasına” inen ve bu hataların “gelecekte nasıl önlenebileceğini” öğrencilerle iş birliği içinde anlatan öğretmenler daha iyi sonuçlar alıyor. Burada da iki öğretmen tavrı olduğunun altını çizmeliyiz. Hatalar üzerine konuşurken yanlışların nasıl üstesinden gelineceği konusunda “öğrencilerle” konuşan öğretmenler, “öğrencilere” konuşanlara oranla kıyasla daha yüksek sonuçlar alıyorlar. Çünkü hataları kucaklamak kültürel bir tavır. Bu tavır sınıfın iklimini değiştiren, ilişkileri derinleştiren ve öğrenci motive eden bir etkiye sahip.
5.Covid Hala Devam Ediyor!
Bazen büyük bir trafik kazası yaşandığında, kaza otoyoldan kaldırıldıktan sonra bile, sürücüler orada fren yapmaya devam ederler. Bu fenomen Covid-19 eğitimdeki etkilerinin hala devam ettiğini anlatan uzmanlar tarafından sıkça kullanılıyor.
Covid kapanmalarının üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra, Erken Çocukluk Eğitimi dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, okul öncesi ve anaokulu öğretmenlerinin neredeyse %80’i yeni gelen öğrencilerin pandemi öncesi akranlarına göre “daha kötü” ya da “çok daha kötü” performans sergilediklerini ve duygusal düzenleme ile okuryazarlıkta büyük eksikliklerle karşılaştıklarını ifade ediyorlar.
The New York Times, 2024 yazında bu haberi ele alarak çok sayıda öğretmen, çocuk doktoru ve uzmanın “pandemi bebekleri” olarak adlandırılan yeni neslin daha az yetenekli olduğunu; kalem tutma, ihtiyaçlarını ifade etme, şekil ve harfleri tanıma, duygularını yönetme ya da akranlarıyla sorunları çözme yeteneklerinin daha düşük olduğunu belirten bir makale kaleme aldı. Üst sınıflarda da benzer eğilimler görülüyor. 2024 tarihli bir araştırma raporu, birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar tüm sınıflarda matematik puanlarının pandemi öncesi seviyelere geri dönmediğini ve lise son sınıflarda üniversiteye hazır olma oranlarının “otuz yılın en düşük seviyesine” düştüğünü belirtiyor. Bir başka rapor ise pandemi sonrası “sürekli yüksek kronik devamsızlık oranlarını” gözlemlediğini ve birçok bölge yöneticisinin kalıcı bir “kültürel değişimin yaşandığına” inandığını ortaya koyuyor.
Erken çocukluk öğretmenleri için bu, sınıf rutinlerine ve öğrenci öz-yönetimine daha fazla odaklanmayı gerektirebilirken üst sınıflardaki yöneticiler ise kronik devamsızlığın “okulu daha cazip hale getirecek yeni yaklaşımlar olmadan iyileşmeyeceğini” belirtiyorlar.
6. Gençler Yaşama Sevincini Kaybediyor!
Son yıllarda gençlerin, kendilerinden önceki kuşaklara göre çok daha mutsuz ve umutsuz olduklarını görüyoruz. Araştırmalar özellikle son on yılda genç ve ergenlerin ruh sağlığının giderek kötüleştiğini; her geçen yıl daha fazla gencin umutsuzluk, çaresizlik gibi duygularla mücadele ettiğini gösteriyor. Bu durum öyle bir düzeye geldi ki Amerikan Pediatri Akademisi ulusal düzeyde acil durum ilan etmek zorunda kaldı.
Sürekli olarak üzgün ya da umutsuz hissettiğini belirten gençlerin oranındaki uzun süreli artış—2013’ten bu yana 12 puanlık endişe verici bir artışla 2021’de %42’ye ulaşmıştı—2023’te mütevazı bir düşüşle %40’a geriledi.
İntihar düşüncelerinde de benzer bir eğilim izleniyor. Kademeli bir şekilde 5 puanlık bir artışın ardından keskin bir 2 puanlık düşüş yaşandı. Olumsuz verilerin hızı düşse de 10 lise öğrencisinden üçü hala zayıf zihinsel sağlıkla mücadele ediyor. 2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre, ”Okullar gençlik ruh sağlığı hizmetleri için ana dağıtım alanlarıdır” ve son yıllarda öğrencileri hastanelere ve kliniklere bağlarken ek danışmanlar işe almak için yaklaşık bir milyar dolarlık Covıd yardım fonu seferber ettiler – “üzerine inşa edebileceğimiz ilerlemeyi” temsil eden temel stratejiler öneriyor.
Bu makale edutopia’da yayınlanan “The 10 Most Significant Education Studies of 2024” adlı makaleden Samet Kaplan tarafından özetlenerek uyarlanmıştır.