Çocuğunuzun aşırı utangaç mı? Peki eğer üzerine gidilmezse aşırı utangaçlığın bir çeşit sosyal fobiye dönüşebileceğini biliyor musunuz? Kızının utangaçlığını yenmesini sağlamak için bütün annelik tutumlarını değiştirmesi gerektiğini fark eden bir annenin deneyimlerini sizlerle paylaşıyoruz.
Herşey Birinci Sınıfta Başladı!
Kızımın arkadaşları arasında kendisini ifade ederken zorlandığını ilk kez birinci sınıfa başlarken fark ettim. Sınıfta yalnız oturmak, elini kaldırıp konuşmak hatta tuvalete gitmek için izin istemekte bile çok zorlanıyordu.
Aslında düşününce kızım her zaman çekingen bir çocuktu. Sadece anaokulundaki ortam ve yakın arkadaşları bu çekingenliğin ortaya çıkmasını biraz geciktirmişti.
Ancak ilkokulla birlikte utangaçlık kızımın eğitim hayatını etkileyebilecek bir sorun olarak ortaya çıkmaya başladı. Anaokulunun tersine ilkokuldaki sınıfında önceden tanıdığı arkadaşları yoktu ve diğer çocuklara nasıl yaklaşabileceğini bilmiyordu. Eğer bir başka öğrenci onunla konuşmazsa bütün gününü tek başına geçiriyor; kimseye yaklaşamıyor ve sabahları okula gitmemek için ağlıyordu.
Okuldaki gerginlik giderek evdeki duygularını da etkilemeye başladı. Örneğin aileden birinin bir sözüne ya da bir davranışına gülmesi onu gözyaşlarına boğuyor; küçük şakalarımız bile hemen öfkelendiriyordu. Kızımla iletişimimiz her zaman iyi olmasına rağmen, sevgimden asla emin olamıyor, durmadan onu sevip sevmediğimi soruyordu. En çok da sınıfındaki kızların yakın arkadaş olmalarına üzülüyor ama onunla kimsenin arkadaş olmayacağından çok emin görünüyordu.
‘Bunları Kimse Bilmesin Anne!’
Beni en çok üzen ise yaşadıklarının gizli kalması için gösterdiği çabaydı. Yaşadığı bütün üzüntüye rağmen bu sorunla ilgili konuşmaktan nefret ediyordu. Aile büyüklerinin hissettiklerini bilmemesi onun için çok önemliydi. Babasının yanında asla ağlamadı, aile buluşmalarında okulun konuşulmasına hiç izin vermedi!
Kızımın üzüntüsünü, yalnızlığını anlıyor ancak ona yardımcı olamıyordum. Yine de kendimce gerçekçi bir tercih yapmak zorundaydım. Henüz birinci sınıftaydı ve ilerideki yıllarda nasıl olsa arkadaş edinecekti! Belki yanlıştı ama ben dikkatimi kızımın özgüveni yerine derslerine vermeye karar verdim. Okuldaki mutsuzluğu ve yalnızlığını görmeden gelerek, okuma yazma çalışmaya başladık.
Yıllar İçinde Fiziksel Tepkiler Eklendi
İkinci ve üçüncü sınıflarda, dikkatimizi sadece derslere vermiş olmamızın sonuçlarıyla karşılaşacaktık. Kızım artık daha sessiz ve cesaretsizdi. Akademik olarak zayıf olmasa da bildiğini göstermekte çok zorluk çekiyordu. Yazılı sınavları yüksekti ama sınıfta varlığının hiç kimse farkında değildi.
Üstelik suskunluğuna fiziksel tepkiler de eklenmişti. Sınıfta söz verildiğinde ellerinin titrediğini, kekelemekten konuşamadığını anlatıyor; hala sabahları okula gitmemek için direniyordu.
Üzerine Gitmekte Geç mi Kaldım?
İtiraf etmek gerekirse -dikkatli olduğunu düşünen bir anne olarak- iki yılı daha çocuğumun duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek geçirebilirdim. Ancak, bir başka veliyle yaptığım ayaküstü bir konuşma birden durumun ciddiyetini fark etmemi sağladı: Eğer üstüne gitmezsem, çocuğumun çekingenliği birkaç yıl içinde sosyal fobi haline gelebilir; eğitim yaşamını ve gelecekteki ilişkilerini etkileyebilirdi.
Çocuğumun utangaçlığını yenmesine nasıl yardımcı olabilirdim? Çocuğumun çekingenliğinin sosyal fobi haline gelmesini nasıl engelleyebilirdim? Ya da sosyal ilişkileri konusunda çocuğumu desteklemeye nereden başlayabilirdim? Bu konuda harekete geçtiğimde yaptığım ilk iş kızımın öğretmenine danışmak oldu.
Öğretmeni Fark Etmemiş!
Öğretmenle gerçekleştirdiğim görüşme bana bir çeşit şok yaşattı. Çünkü –düzgün bir devlet okulunun, deneyimli öğretmeni -yaşananların farkında değildi. Evet, çocuğumun ‘biraz’ çekingen olduğunu biliyor ama kızımın yaşadığı duygusal baskıdan bihaber görünüyordu.
Ne mi yaptım? Hayır, öğretmeni ilgisizlikle suçlamadım. Sonuç olarak aynı ilgisizliği ben de göstermiştim. Sadece kızımın kaygısını gizlemekte nasıl ustalaşmak zorunda kaldığı düşünmek beni çok üzmüştü!
Aslında Kalabalıklarla İlgisi Yokmuş!
İkinci adımda bir uzmanın muayenehanesiydi. Orada öğrendiklerim, kızıma ve sorununa bakış açımı değiştirdi. Öncelikle kızımı heyecanlandıranın kalabalıkların önünde konuşmak ya da yabancıların arasına girmek değil, insanların kendisi hakkındaki düşünceleri olduğunu öğrendim. Yani kızım, sadece kalabalıkların önünde değil bir iki kişinin yanında bile huzursuz, kaygılıydı.
Teneffüste yanına yaklaşmaya çalıştığı arkadaşının, bir mağazadaki satış görevlisinin, bindiği otobüsün şoförünün kendisini beğenmemesinden, onaylamamasından korkuyor; bu nedenle çekingen davranıyordu.
Küçük tanışmalar, gündelik sohbetler bile kızımı heyecanlandırıyor; yanlış bir söz söylemekten, kendisini komik duruma düşürmekten korkuyordu. Üstelik utangaçlık –çevredeki insanlara alışınca ortadan kalksa da- sosyal fobi hiç azalmadan orada öylece durmaya devam ediyor; bu duygular çocuğun kendi becerilerini, isteklerini ve beklentilerini ortaya koymasına engel oluyordu.
Bir başka deyişle yaşadığının kalabalıklarla değil kendi içinde yokluğunu hissettiği bir şeyle ilgiliydi: Özgüvenle.
Önce Kendimle Yüzleşmeliyim!
Sorunun kökenini öğrenmek tahmin edeceğiniz gibi beni bazı temel sorularla yüzleştirdi.
- Mutlu bir ailede sevgiyle yetiştirilen bir çocuk nasıl olur da böyle bir güvensizlik hissedebilir?
- Aile kültürümüz çocuğumuza hangi güvensizlik mesajlarını verdi?
- Annesi olarak benim çekingen ve ölçülü tavrım çocuğumun kişiliğini etkiledi mi?
- Çocuğumu girişken ve sosyal olmak konusunda daha fazla yüreklendirebilir miydim? Gibi pek çok soru aklımdan geçerken, en kısa zamanda harekete geçmem gerektiğini de fark ediyordum.
Sosyal Fobiyi Arttırabilecek Anne Baba Tutumları
Size şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hiçbir çocuk sadece anne babasının tutumuyla utangaç, çekingen olmaz ya da sosyal fobi yaşamaya başlamaz. Bununla birlikte ebeveyn tutumlarının kişilik oluşumunda önemli etkileri var. Örneğin ben kendimde şu eksikleri buldum:
- Ben de oldum olası kendini çok öne çıkarmayan bir insandım. Çocuğuma ölçülü olmayı öğretirken belki de kantarın topuzunu kaçırmıştım.
- Kalabalık içinde sessiz olması, sırasını beklemesi, az konuşması konusunda onu sürekli uyarmış; isteklerini, düşüncelerini ifade etmesi için onu yüreklendirmemiştim.
- Çoğu zaman onu kendisi olduğu için değil, yaptığı iş üzerinden onaylamaya alışmıştım. Defterinin, yazılarının düzgünlüğü, yazılı notlarının yüksekliği gibi ‘performansların’ kızımın varlığının önüne geçmesine izin vermiştim.
- Yaptığı şeyler –el yazısı, boyamaları, hatta makası tutması gibi basit şeyler bile- iyi olmadığında hemen mesafeli ve uzak bir anne oluyor; çocuğumun böylece doğruyu öğrenmesini umuyordum.
Psikoloğumuzun deyişiyle bunlar ‘koşullu bir sevgi’nin işaretleriydi. Benim bu performans merakım ‘iyileşmezse’ kızım ergenlik döneminde ve gelecekteki ilişkilerinde çok daha fazla güçlük yaşayabilecekti.
Annelik Biçimimi Değiştirdim!
Çözüm olarak neler yaptım? Sadece bir cümleyle ifade etmek gerekirse, kızım sanki henüz 4-5 yaşındaymış gibi ona sosyal becerileri anlatarak, göstererek ve birlikte uygulayarak öğrettim. Bu pek çok anlamda çocuk yetiştirme biçimimin kökten değişmesi anlamına geliyordu.
Örneğin eskiden kızım için pek çok şeyi yapar eline hazır verirdim. Ben yapamam düşüncesinin yok olması için hemen her alanda sorumluluklar verdim. Tuvalet kağıtlarının kontrolünden, alıveriş listelerine, tatil planlamasından, dedesiyle eczaneye gitmeye kadar –daha önce varlığından haberi olmadığı- pek çok konuda ona sorumluluk verdim.
İçedönüklüğü tetikleyecek, sosyalleşme içermeyen bütün oyuncakları attım. En başta da bir ekranın içine gömülerek harcanacak saatleri yok etmek için youtube ve çizgi film kanallarını hayatımızdan çıkarttım.
Açığa çıkan zamanı grup aktiviteleriyle değiştirdim. Ancak en zoru buydu. Önce bir yüzme kursuna –iki hafta, dört seans-, sonra jimnastiğe –bir ay, sekiz seans- sonra da basketbol kursuna–bir ay, her gün- katılıp bunları istemediğimizi bulduk. Bu bizim açımızdan bir gelişmeydi, en azından kızım ne istemediğini söylemeye başlamıştı. Ancak sonuç olarak hareketli sporların hiçbirinin uygun olmadığına karar verdi. Resim yapmak istiyordu!
Sınıf öğretmeninden yardım istedim. Hergün kızıma söz vermesi ve cesaretledirilmesi ve sınıftaki görünürlüğünü arttırması için adım adım ilerledik.
Bugün neredeyiz? Kızım sınıfın en çok söz alan, en çok konuşan öğrencisi değil! Ancak, arkadaşlarının arasında olmak kızım için bir işkence değil. Hiçbir zaman çok sosyal biri olmayacağına da biliyorum ama duygu ve düşüncelerini gizlemek zorunda kalmayacağını bilmek içimi rahatlatıyor.