Aileler İçin

Pandeminin Getirdiği Yeni Yas Sürecine Uyum Sağlamak İçin

Google Reklam

Pandemi süreci daha şimdiden hayatımızda bir çok şeyi değiştirdi.  Sözünü ettiğimiz sadece evlerimizde kısıtlı bir karantina hayatı yaşıyor olmamız ya da okula gitmememiz değil. Evlerimizde kalma süremiz uzadıkça değişim giderek gündelik alışkanlıklarımıza kadar sızdı; tercihlerimizi, tepkilerimizi,  beklentilerimizi ve en önemlisi duygularımızı değiştirdi.  Bu değişimlerden birisi de yas sürecimizde yaşanıyor. Korona virüs yitirdiklerimiz için tuttuğumuz yası ve duygularımızı nasıl değiştiriyor? Bu makalede size yeni yas sürecimizi anlatmaya çalışacağız.

10 Mart 2020’den önce…

Diyelim ki hastanede yoğun bakımda yatan bir yakınımız var… Durumu ağırlaşır, hastaneden bir telefon gelir ve vedalaşmamız için hastaneye davet ediliriz. Onu son bir kez görme şansımız olur.

Ölüm haberi geldiğinde cenaze töreni planlaması yapar ve yakınlarımıza bilgi veririz. Cenaze töreninin olacağı gün evimize yakınlarımız ellerinde yemekler ile gelir. Bir yandan lokmalar dökülür, bir yandan helvalar kavrulur… Vakit namazından sonra cenaze namazı omuz omuza kılınır, mezarlığa dek cenaze aracı arabalar tarafından takip edilir, el birliği ile yakınımızı toprağa emanet ederiz. Kolumuza giren, bize sarılan sürekli değişir ama hiç yalnız bırakılmayız. Ardından evde dualar okunur ve bu bir araya gelip dua etme süreci günlerce sürer…

10 Mart 2020’den sonra…

Bir yakınımızın Covid-19 tanısı aldığını öğrendik… Ne hastaneye gidebildik ne de diğer yakınlarımızla bir araya gelip birbirimizin omzuna dokunup “merak etme, geçecek” diyebildik… Ardından o yakınımızın vefat haberi geldi. Ölüm haberini aldığımız gibi hastaneye gidip son kez görüp vedalaşamadık, farklı yerlerde ağlayan diğer yakınlarımızın gözyaşını silemedik… Ölüm haberini bile “defin işlemi” bittikten sonra sevdiklerimize söyledik çünkü biz de cenazeye gidemedik. Vakit namazını bile beklemeden apar topar toprağa verildi canımızın bir parçası…

Pandemi nedeniyle kaybettiklerimizi son kez görememiş olmak, alışılageldik ve iyileştirici rolü olan yas sürecine de güçlü bir darbe vuruyor.

Paylaşılamayan acı…

Yas ile ilgili tanımlamalara bakıldığında; kültürden kültüre, toplumdan topluma ve inançtan inanca göre değişiklikler olduğu söylenebilir. Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü’nde yas; “ölüm veya bir felaketten doğan acı ve bu acıyı belirten davranışlar, matem” şeklinde tanımlanmaktadır.

Psikoloji alanında ise yas durumu ve matem dönemi, sevilen kişinin kaybının ardından iyileşme sürecinin bir parçası olarak görülmekte olup Freud tarafından “matem tutma işi” olarak adlandırılmaktadır. Kayıp yaşayan kişi, iyileşmek ve diğer kişilerle ilişkilerini tekrar sağlıklı hâle getirmek için matem tutma sürecini tamamlamalıdır.

Pandemi nedeniyle hayatını kaybedenlerin ardından “son kez görememiş olmak”, “bir arada, omuz omuza” olamamak alışılageldik ve iyileştirici rolü olan yas sürecine de güçlü bir darbe vuruyor… İşte değişen bu yas sürecinde üzerimizdeki acının yükünün hafifletebilmek için yapabileceğimiz bazı şeyler var.

Matem tutmayı erteleyebiliriz…

Pandemi kadar toplumların ve kültürlerin neredeyse hepsini yeniden şekillendiren çok az şey vardır. Üstelik hızla yayılan virüs sadece fiziksel sağlığımızı tehdit etmiyor… Aynı zamanda ekonomik kayıplar da yaşıyor ve ruh sağlığımızı olabildiğince korumak adına birçok cephede mücadele etmeye çalışıyoruz. Tüm bu süreçler devam ederken bir de sevdiğimiz birinin salgın nedeniyle hayatını kaybetmiş olmasının ardından tam anlamıyla, alıştığımız gibi yas sürecini yaşayamamak omuzlarımızdaki yükü biraz daha arttırıyor. Bir diğer deyişle bir yanımız eksik kalıyor… Yas alanında çalışma yapan uzmanlar, matem sürecini erteleyebileceğimizi, işler biraz daha yoluna girdiğinde, üzerimizdeki yük biraz daha azaldığında, bildiğimiz gibi, geleneklerimize uygun bir şekilde yine matem tutabileceğimizi söylüyor.

Sanki yaşamaya devam edebildiğimiz için kendimizi suçlu hisseder ve bize keyif veren şeylerden uzak durmaya çalışırız.

İçinizdeki duyguyu fark edin…

Ölüm karşısında daha önce hiç hissetmediğimiz duyguları hissedebiliriz. Pandemi nedeniyle yaşadığımız kayıplar sonrasında içimizde garip bir suçluluk hissi oluşmuş olabilir. Suçluluk hissinin iki farklı çeşidi vardır: Genel anlamıyla bilinen suçluluk hissi, yaptığımız ya da yapmadığımız bir şey nedeniyle değer yargılarımızı sarsan duygudur. Pandemi döneminde baskın olan suçluluk hissi ise “ayakta kalan, kurtulan, geride kalan” olma nedeniyle yaşanan bir duygudur. Sanki yaşamaya devam edebildiğimiz için kendimizi suçlu hisseder ve bize keyif veren şeylerden uzak durmaya çalışırız. Hatta içten içe mutlu olduğumuzu hissettiğimiz nadir anlarda bile kendimizi kötü hissederiz. Bu duygular bazen bizi korkutabilir. Bir gün, bir başka günden çok daha farklı olabilir. Böyle günlerde kendimizi dinlemeyi, duygularımızı fark etmeyi ihmal etmediğimizde yaşadığımız bu duygu karşamasına daha rahat uyum sağlayabiliriz.

Anıları paylaşın…

Üzüntünün en karanlık zamanlarında dahi bizi sevdiğimiz insanla olan hatıralarımız ayakta tutar. Beraber geçirdiğimiz güzel anları anımsamak bize iyi gelir. Bu anıları paylaşmak için de illa ki başkalarıyla yüz yüze olmamız gerekmez. Sosyal medyada bir başlık açıp kaybettiğimiz yakınımız hakkında herkesin anılarını anlatmasını isteyebiliriz. Çeşitli uygulamalardan yararlanıp video konferans düzenleyebiliriz.

Doğru destek kanallarını fark edin…

Hepimiz zaman zaman zorluklar yaşar ve doğru destek kanallarını bulmaya çalışırız. Pandemi döneminde ücretsiz, çevrimiçi psikososyal destek hizmeti veren dernekler ve sivil toplum kuruluşlarını araştırabiliriz. Burada dikkat etmemiz gereken en önemli şey karşımıza çıkacak kişi ya da kuruluşların ilerleyen zamanlarda “ruhun ticaretini” yapmaya meyilli biri olmadığından emin olmaktır.

İyileşmek..

Çok üzgün olduğumuz zamanlarda kendimize iyi gelecek şeyler yapabiliriz. Herkese iyi gelen şey farklıdır ve herkesin kendini toparlama, daha iyi hissetme süresi aynı değildir.

Günlük tutabiliriz, duygularımızı renkli kalemler aracılığıyla kağıda yansıtabiliriz, sevdiğimiz kişinin anısını yaşatacak şeyler yapabiliriz. Yazdığımız günlüğü ayda bir okuyarak ne kadar yol aldığımızı fark edebiliriz.

Son söz…

Unutmayın; Haruki Murakami’nin dediği gibi, “bu fırtına da geçecek”. Ve fırtına dindiğinde nasıl hayatta kaldığımızı, bunu nasıl atlattığımızı hatırlamayacağız. Aslında, fırtınanın gerçekten dinip dinmediğinden de emin olamayacağız. Ama şurası kesin olacak: Fırtınadan çıktığımızda fırtınaya giren kişi ile aynı kişi olmayacağız artık…

Google Reklam
Bingül Kemiksiz Uzel

1986 Ankara doğumludur. İlkokulu Ankara ve İstanbul’ da, Ortaokul ve Liseyi Tekirdağ Anadolu Lisesi’nde tamamlamıştır. 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’ ne girmiş, 2010 yılında yüksek onur derecesiyle mezun olmuş ve Prof. Dr. Turhan Oğuzkan ödülüne layık görülmüştür. Üniversite eğitimi sırasında Erasmus programı ile İsveç-Stockholm Üniversite’ sine gitmeye hak kazanarak 6 ay boyunca “Early Childhood Education” alanında eğitim almış ve bir İngiliz okulunda staj yapmıştır. Mezun olduktan sonra 9 ay süre ile özel bir dershanede sınava hazırlanan öğrencilerle çalışmıştır. 2010-2015 yılları arasında Tekirdağ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde görev yapmıştır. Maltepe Üniversitesi Gelişim Psikolojisi tezli yüksek lisans eğitimini 2012 yılında bitirmiştir. 450 saatlik MEB onaylı Aile ve Çift Terapisi eğitimi, Terapötik Kartlar Eğitimi, Kriz Müdahale Eğitimi, Çözüm Odaklı Terapi eğitimi, Mülteci Çocukların Topluma Uyumu Eğitimi, Özel Eğitimde Alternatif Öğretim Teknikleri, Çocuk Değerlendirme Testleri, Sanat Terapisinin Erken Çocukluk Döneminde Kullanımı, Çocuk ve Ergenlerle Klinik Görüşme Teknikleri, İhmal ve İstismarda Aile ve Çocuğa Yaklaşım Eğitimi, Proje Döngüsü Yönetimi, Siber Zorbalık Eğitimi, Çocuk ve Ergenlerde Psikiyatrik Rahatsızlıkların Genel Tanımı Eğitimi, Yaratıcı Dramayla Grup Rehberliği Eğitimi, EMDR 1. düzey eğitimi katıldığı eğitimlerden bazılarıdır. 2022 yılında Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi´nde Davranış Nörobilimi alanında doktora programını tamamlayarak bilim doktoru ünvanını almıştır.

Leave a Comment

Yeni Yazılar

Einstein Çocukluğunda Yaşadığı Gelişimsel Yavaşlığı Nasıl Yendi?

  Albert Einstein’ın çocukluk hikayesi son dönemlerin en çok bilinen hikayelerindendir. Küçük Albert, dil gelişiminde…

3 gün önce

İç İçe Geçme Travması Nedir? Çocuğu Nasıl Etkiler?

  İç içe geçme travması kavramını duydunuz mu? Son zamanlarda adını giderek daha çok duyduğumuz…

7 gün önce

Eğitim Yılını Bitirirken Kalpleri Yumuşatacak 4 Anlamlı Etkinlik

  Eğitim yılı sona eriyor. Dönemin son günlerinde öğrencilerinizle sadece sohbet etmek yerine uygulayabileceğiniz ve…

1 hafta önce

Artık Biliyoruz: Eğitim Zekayı Nasıl ve Ne Kadar Yükseltebilir?

  Aramızda hatırlayan olacaktır: 2019 yılında, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun olan Oğul Tuna…

1 ay önce

Zeka Gelişimi: Çocuğunuzun Zekası Elinizde!

  Bir çocukları olacağını öğrenen ana babaların en büyük merakı bebeğin fiziksel özellikleridir. Gözleri ne…

2 ay önce

Akran Zorbalığı: Şiddeti Önleyen Okul Kültürü Nasıl Yaratılır?

Bir zamanlar seyrettiğimiz ABD yapımı gençlik filmlerinin değişmez konusu akran zorbalığıydı. Bir grup kız öğrencinin…

2 ay önce