Sabah kahvaltısındasınız. Kızınız ekmek tabağına uzanırken koluyla çay bardağınıza çarpıyor ve bir bardak dolusu çay üstünüze dökülüyor. Şaşkınsınız…
Gerçekleşen olayda hiçbir kontrolünüz yok ama hemen ardından yapacaklarınız ise sizin davranışlarınıza göre belirlenecek: Kızgınsızınız. Söylenmeye başlıyorsunuz. Çayı döken kızınızı sert bir şekilde azarlıyorsunuz. Kızınız zaten çok üzgün ve şaşkın. Ağlamaya başlıyor.
Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve çay bardağını oraya koyan eşinize de söyleniyorsunuz. Bu tepkiniz gelen yanıtlarla alevlenen küçük bir tartışmayı başlatıyor. Siz söylenerek yatak odasına giderken kızınız ağlamaya devam ediyor. Öyle çok ağlıyor ki ne kahvaltısını edebiliyor ne de servisini yakalayabiliyor. Bu durumda kızınızı sizin arabayla götürmeniz gerekiyor.
Aceleyle evden çıkıyorsunuz. Eşiniz ve kızınız durgun, kırgın; siz elinizden geldiğince hızlı araba sürüyorsunuz. İşte o sırada bir polis kontrolüne giriyorsunuz. Radara yakalanmışsınız. Cezanızı ödeyip arabaya geri döndüğünüzde kızınız okula eşiniz ve siz işinize geç kalmış durumdasınız.
Gününüz korkunç başladı. Giderek kötüleşmeye devam etti. Kimbilir iş yerinde daha başınıza neler gelecek? İş sonunda eve dönmek ayrı bir gerilim. Kızınız ve eşinizle işleri düzeltmek en az bir –iki gün sürecek.
Tepkinizi Belirleyen neydi?
Gelin düşünelim. Neden kötü bir gün geçirdiniz?
- Kahve sebep oldu
- Kızınız sebep oldu
- Eşiniz sebep oldu
- Siz sebep oldunuz
Yanıtınız hangisi? Kahvenin dökülmesi üzerinde tıpkı sizin gibi kızınızın ya da eşinizin de bir kontrolü yoktu. Ancak siz gerçekleşen kazaya farklı bir tepki vererek gününüzün de çok daha farklı ilerlemesini sağlayabilirdiniz.
Başka Senaryolar da mümkün
Olabilecek ya da olması gereken şöyleydi: Üzerinize kahve döküldü. Kızınız ağlamak üzere. Siz nazikçe ”tamam kızım, bir dahaki sefere daha dikkatli ol “ diyorsunuz. Siz üstünüzü değiştirirken kızınızda –üzgün- kahvaltısını bitiriyor. Hazırladığınızda kızınız da sokak kapısından çıkmış, servisine doğru ilerliyor. Eşiniz ve siz işe gitmek için birlikte çıkıyorsunuz. Yolda biraz trafik var ama geç kalmadan ofisinize ulaşıyorsunuz. Çalışma arkadaşlarınıza gülümseyerek selam veriyorsunuz. Güzel başlayan gün, güzel devam edecek gibi görünüyor!
Duygu Kontrolü Tepkilerimizi Belirler
İki farklı senaryo! İkisi de aynı şekilde başladı. İkisi de farklı bitti. Neden?
Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak. İlk anda olan küçük olayın üstünde kontrolünüz yok ama sonrasındaki her şeyi belirleyen sizin tepkiniz.
Duygular davranışların belirleyicisidir ve davranışlar enerjilerini duygulardan alır. Her davranış, en sıradan zihinsel işlemler bile belli bir duygu sürecinin sonunda harekete geçer.
Duygularımızla tanışmak, onları fark etmek ve doğru yorumlamak yaşam kontrolümüzün bizde olmasını sağlar. Dünyaya, olaylara, sorunlara bakışımız adeta hangi duyguyu yaşayacağımızı önceden belirler.
Olumsuz duyguları değiştirmenin en etkili yollarından biri olaylara yüklediğimiz anlamların farkına varmak ve tepkimizi doğru yönetmektir.
Bakış açımızı biz seçeriz, tercih ettiğimiz biçimde algılarız, kendi düşünce sistemimize göre yorumlarız. Kısaca duygularımızı biz seçeriz ve biz başlatırız.
Çocuklar Tepki Vermeyi Nasıl Öğrenir?
Peki çocuklar olaylara tepki vermeyi nasıl öğrenir? Hangi olayla hangi duygunun, hangi tepkinin eşleşeceğini nasıl bilirler? Kendi tepkilerini, kendi değer sistemlerini nasıl fark ederler? Tabi ki ebeveynlerini izleyerek.
Çocuk anne babasının her davranışından dünyayı anlamlandırmaya çalışır. İyi nedir? Kötü nedir? Neye kızar neye seviniriz? Hangi davranışa nasıl sözlerle tepki veririz? Çocuk vereceği tepkiyi çevresindeki büyüklerinin davranışlarına bakarak anlamlandırır.
Örneğin bir kahvaltı sofrasında yanlışlıkla dökülen çayın çok öfkelenecek, bağırılacak bir şey olduğunu ebeveynlerinden öğrenir çocuklar; sadece eğer siz bu kazaya öfkeyle tepki verirseniz. Bazı çocuklar da yanlışlıkla dökülen çayın sadece bir kaza olduğunu ve kolaylıkla unutulabileceğini öğrenir eğer siz öyle tepki verirseniz.
Çocuklar hangi duyguyu yaşarsa yaşasın bunların doğal olduğunu ancak bu duyguların kaba ve kötü davranışlar şeklinde ifade edilmesinin yanlış olduğunu, yaşadıkları duygular yüzünden yargılanmadığını, suçlanmadığını ve sevilmeye devam edileceğini bilmeye ihtiyaç duyar.
Duygularının kabul edilmediği bir ortamda büyüyen çocuk olaylar karşısında duyguları için suçluluk duyacak ve korkacaktır. Duyguları yüzünden suçluluk duyan çocuk bu duyguların çevresindekilerle ilişkisini bozacağına inanır. Halbuki çevresiyle ilişkisini bozan duyguları değil bunları ifade ediş şeklidir!
Kaynaklar:
Lerner,H., ÖfkeDansı, Varlık Yayınları,Ankara 1996
Navaro,L., Beni Duyuyor musun? YA-PA Yayınları, İstanbul, 2001