Tarihe not düşmek böyle olur. Bakın Dersler Dergisi’nden Özgür Bozdoğan, 18 Mayıs 2025 tarihli yazısında neler yazmış:
“Zorunlu eğitimle ilgili tartışma bu hafta çarşamba günü AKP grup toplantısı öncesinde Milli Eğitim Bakanına soruldu. Bakan, kendilerinin böyle bir tartışma içinde olmadıklarını ancak alanda bu konunun tartışıldığını söyledi. Sanayinin ara eleman ihtiyacı olduğunu ve bunun karşılanması için tartışmanın sürdürüldüğünü ifade etti ve MEB’in tartışmaları izlediğini, sene sonunda bu konuyla ilgili karar verebileceklerini belirtti.
Bu açıklama öncelikle zorunlu eğitim tartışmasının başlama nedenlerinden birinin sermayenin ucuz işgücü gereksinimi olduğu tespitimizi doğrulamaktadır. İkinci olarak ise MEB’in eğitimle ilgili devam eden bir tartışmayı izlemekle yetinmesi ve sürecin sonunda bu tartışmaları esas alarak değişiklik yapacak olmasıdır. Diğer bir ifade ile yapılması hedeflenen değişiklikler önce bazı kesimlerce dillendirilmekte sonra da MEB’in bunlarla ilgili kararları alması planlanmaktadır.”
Buradan da anlaşılacağı gibi, dikkatli eğitimciler açısından, liselerdeki eğitim süresinin 3+1 ya da 2+2 gibi şekillerde yeniden kurgulanması beklenmeyen, bilinmeyen bir haber değildir!
“Eğitim Dışı Kalan Genç” Sayısı Cumhuriyet’in En Yüksek Rakamına Ulaşmışken
Bilemediğimiz ise,
- MEB uzmanlarının “sanayinin ara eleman ihtiyacının liselilerden karşılanması gerektiği” konusunda bir tartışma yürüten kesimlere neden eğitimcilere yakışan ve çocukların faydasını öncelikleyen yanıtlar veremediği;
- Eğitim dışı kalan genç sayısı Cumhuriyet döneminin en yüksek rakamlarına ulaşmışken, öğrencileri kucaklamak yerine neden onları eğitim dışına itmeyi seçtiği;
- Eğitim planlamalarının neden pedagoji ya da çocuğun yararı ilkelerine göre değil, farklı kesimlerin beklentilerine göre yapıldığı gibi soruların yanıtlarıdır.
Bir Milyon Altı Yüz Binden Fazla Çocuk Eğitim Dışı!
Bu sorulara ek olarak şu verileri de hatırlatmak isteriz:
Geçtiğimiz yıllarda “benzeri bir tartışmanın” sonucunda birden kurulan ve öğrencilerinin büyük bölümü zaten çocuk işçi olarak Açıköğretim liselerinde okuyan öğrencilerin sayısı bir milyona (955 bin) yaklaşmıştır.
Daha önemlisi zorunlu eğitim çağındaki 600 bin çocuğumuz eğitim sisteminin dışında kalmıştır.
Bu rakamın kırılımı ise şöyledir: 6-9 yaş grubunda yaklaşık 77 bin, 10-13 yaş grubunda yaklaşık 93 bin, 14-17 yaş grubunda ise tam 440 bin 850 çocuğumuz hiç eğitim almamaktadır. (ERG, 2025)
Sizce de MEB’in önceliğinin zorunlu eğitimi kısaltmak değil, daha çok çocuğun okullara erişiminin kolaylaştırılması, eğitim sisteminin dışında kalmış çocuklara ulaşılması, daha çok çocuğun eğitim almasının sağlanması olması gerekmez mi?
Nerden Baksan Tutarsızlık!
Öte yandan belki de asıl konuşulması gereken eğitime bakış biçimimizdir. Gelişmiş ülkeler eğitim politikalarını stratejik önceliklerinden biri olarak görür; eğitim kalitesi ülkelerin gelişmişlik sıralamasında en önemli kriterlerden biri haline gelir; eğitim politika ve uygulama kararları özenle ve dikkatle alınırken;
Bizim ülkemizde göreve gelen her bakanın, milyonlarca genç insanın ve ailelerinin hayatlarında kökten değişiklikler yaratacak değişimleri bir çırpıda yapabilmesinin böylesine normalleşmiş olması; eğitim politikalarının günlük çözümlere, siyasi beklentilere, kısa dönemli heveslere kurban edilebilmesi daha ne kadar sürebilir?
Okula başlama yaşından, okullardaki eğitim sürelerine; okul tür ve içeriklerinden, bu okullara giriş standartlarına; müfredattan, ders içeriklerine eğitimin her alanında bu kadar çok değişikliğe gitmek bizi nereye götürebilir?
Ülkemizi, yakın gelişmişlik düzeyinde görmeyi istediğimiz ülkeler, eğitim alanında çocuğu, öğrenme farklılıklarını, yeni çağın bilgi ve becerilerini en etkili şekilde kucaklayacak yepyeni düzenlemelerle isimlerini dünya eğitim ligine yazdırıyorlar. Kimi ülke, köy okullarında dünya standartlarında STEM eğitimi yapıyor, kimi ilköğretim yıllarından itibaren felsefe ve doğru düşünme becerilerini öğretiyor. Bundan 20 yıl önce eğitimde bizim gerimizde olan ülkeler bireyselleştirilmiş eğitim uygulamaları ile her bir çocuğu tek tek becerilerinin en üst düzeyine taşmayı başarıyor. Sadece uygulamalı bilimler, matematik ya da dil değil, beceri kazandırma konusunda da etkili müfredatlar geliştiriliyor. Bazen bir tek çocuğu bile kazanabilmek için uğraşıyor devletler..
Peki biz bu sıralamaların neresindeyiz?
Yok üzülmeyelim.. Sonunda biz de ülkemizin adını bu başarı listelerine yazdırabileceğiz. Sadece küçük bir ayrıntıyla. Başarılı listesinin ilk sıralarından değil de sonlarında yer bulacak gibiyiz. Büyük olasılıkla dünya eğitim tarihinde ilk kez zorunlu eğitim süresini kısaltan bir ülke olarak geçeğiz bu listelere… Çocuklarını korumak, kucaklamak, geliştirmek, eğitmek değil de küçük yaşta işçi olmaya göndermenin planlarını yapmış bir ülke olarak zaten hak ettiğimiz yer orası olacaktır.














