Edutopia’nın geleneksel olarak hazırladığı “Eğitim Araştırmaları” serisinin 2020 makalesi ile beraberiz. Bildiğimiz pek çok şeyin değiştiği, yepyeni bir eğitim sistemine uyum sağladığımız sıra dışı bir yılı geride bırakıyoruz. 2020’yi değerlendirirken yaşadıklarımızın sadece ‘zor’ olarak nitelendirilmesi yaşananları anlatmakta yetersiz kalacaktır. Önümüzdeki yıllarda geri dönüp baktığımızda 2020’yi eğitime dair pek çok alışkanlığın ve inancın derinden sarsıldığı, yepyeni bir öğrenme kültürünün temellerinin atıldığı sıra dışı bir yıl olarak hatırlayacağız.
Öğretmenler olarak uzaktan eğitimden, pandemi sırasında okulları açık tutmaya kadar pek çok yeni bilgi ve beceriyle bambaşka bir noktadayız artık. Ancak 2020’de öğrendiklerimiz bunlarla sınırlı değil. Gerek eğitimciler gerekse nörobilimciler eğitim alanında araştırmaya ve öğrencilerin nasıl daha iyi öğrenebileceği konusunda ufkumuz genişletmeye devam ediyorlar.
Bu yazıda sizlere 2020 yılında eğitim ve öğrenme alanında gerçekleştirilmiş ve en çok ses getirmiş çalışmaları özetlemeye çalışacağız. Her biri farklı alanlarda gerçekleştirilmiş bu çalışmaların sizin de ilginizi çekmesini umuyoruz.
Derste Not Tutmak Hala Bilinen En İyi Öğrenme Tekniği
Pek çok öğrenci yazmaktan nefret eder. Öğretmenler çocukların defterlerine düzgün notlar almaları konusunda ısrar ederken bunun gerekli olup olmadığı konusunda velilerin aklı karışıktır. Peki hangisi doğru? 2012’de gerçekleştirilen bir çalışma, özellikle okuma yazma öğrenimi sırasında daha fazla yazan öğrencilerin çok daha iyi öğrendiklerini ortaya koymuştu. Bunun nedeni ise el yazısı faaliyeti sırasında beyinde çok daha fazla nöral hareketin gerçekleşmesiydi. Aynı nöral hareketler örneğin sadece parmağıyla takip ederek ya da okuyarak çalışan öğrencilerde aynı ölçekte gerçekleşmiyordu.
2020 yılında 7. Sınıftaki çocuklar üzerinde gerçekleştirilen bir başka nörolojik çalışma da benzer sonuçları ortaya çıkardı. Buna göre derste defterine yazarak not tutan, çizimler yapan öğrencilerin zihinlerinde daha derin bir öğrenmeye yol açan etkileri gerçekleşiyordu.
Araştırmacılar ders çalışırken sadece video izleyen ya da ders notlarını bilgisayara geçiren öğrencilerin zihinlerinde benzer etkinliklerin gerçekleşmediğini de söylüyorlar. Bir başka deyişle, kendi notlarını tutan hatta notlarını bir kez daha temize geçiren öğrenciler en iyi öğrenenler oluyor.
Yabancı Dil Öğrenimine Bedeni de Katmalıyız!
Yabancı dil eğitimi sırasında öğrencilerinizden ilk kez duydukları sözcükleri mimiklerle, el ve beden hareketleriyle canlandırmalarını isteyin. Sonuçlara inanamayacaksınız!
Öğrencileriniz jest ve mimikler yaparken sınıftaki kontrolünüzü kaybedeceğinizi ya da dersin kaynayacağını düşünüyorsanız size 2020’de gerçekleştirilen yeni bir çalışmadan söz etmeliyiz. Bu çalışmanın sonuçlarına göre bedenin de öğrenme sürecinin içine alınması öğrencilerin en karmaşık yeni sözcükleri aylar sonra bile iki kat daha yüksek oranda hatırlamalarını sağlıyor.
Bu çalışmada araştırmacılar, 8 yaşındaki öğrencilere daha önce hiç öğrenmedikleri bir dilde (Almanca) bazı uzun sözcükler dinlettiler. Sonrasında da bedenleriyle sözcüğün anlamına uygun hareketler yapmalarını istediler. Örneğin flugzeug (uçak) sözcüğünü öğrenen çocuklar sınıfta kollarını açarak kendilerine göre uçak taklitleri yaptılar. Bu dersten iki ay sonra yapılan kontrolde, jestlerle öğrenen çocukların sözcükleri hatırlama oranının, sadece dinleyerek öğrenen çocuklarınkinden %73 daha fazla olduğu ölçümlendi. Araştırmacılar, jest kullanımının yaşları büyük öğrencilerde de etkili sonuçlar verdiğini; hatta sadece küçük mimiklerin bile belleği tetiklediğini de eklediler.
Biz de benzer çalışmaların bulgularından eklemeler yapalım: Öğrenme sürecinde pasif dinleme dışında öğrencinin uyguladığı her etkinlik öğrenmeyi zenginleştirecektir. Bunların için de en etkilisi de anlatılan konunun resminlerini çizmektir.
Öğrencileri Değerlendirirken Ne Kadar Adiliz?
Öğrencilerimizin performanslarını değerlendirirken tarafsız ve adil olabiliyor muyuz? Öğrencilerimizin sınav kağıtlarına ya da akademik performanslarına not verirken kararlarımızı etkileyen görünmez faktörlerin farkında mıyız?
2020 yılında 1500’den fazla öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilen bir çalışma, not verme kararlarımızı etkileyen ‘görünmez’ faktörleri bir kez daha gözler önüne seriyor. Çalışmada, öğretmenlerden hayali bir orta 2. sınıf öğrencisinin yazdığı kompozisyona not vermeleri isteniyor. Öğretmenlere verilen kompozisyonlar birbirlerinin aynısı. Tek fark yazıların bir bölümünde metinde bir akraba adı olarak Dashawn (bir göçmen adı), diğerlerinde ise akraba adı olarak Connor (bir Amerikalı adı) isimlerinin geçmesi.
Tahmin edeceğiniz gibi öğretmenlerin %13’ü Connor adının geçtiği kompozisyonlara daha yüksek notlar vererek öğrenci değerlendirmesindeki görünmez faktörleri bir kez daha gün ışığına çıkartıyorlar.
Uzmanların özellikle değerleme kriterlerinin tam olarak belirlenmediği ve öğretmenin kişisel değerlerine bırakıldığı durumlarda, öğretmenin değer yargıları sonucu etkilediğini belirtiyorlar. Bu görünmez faktörler çoğu zaman öyle derinlerdeki eğitimcinin bu etkiyi fark etmesi mümkün olmuyor. Böylece öğretmenin inançları, öncelikleri hatta politik tercihleri bile akademik değerlendirmenin bir parçası haline gelebiliyor.
Eğitimde Fırsat Eşitliği Okulun Kapısına Gelmeden Çok Önce Başlıyor
Okul dışı faktörlerin akademik başarı üzerindeki etkilerini çoğu zaman görmezden gelir ya da bu etkilerin önemini fark etmeyiz. İşte bu araştırma , okulun çık dışındaki bir değişimin bile öğrencilerin akademik durumu üzerinde nasıl etkili olabileceğini biz gösteriyor. Gerçekleştirilen çalışma, Sikago bölgesindeki 3 termik santralin kapatılmasıyla aynı bölgedeki öğrencilerin okul devamsızlıklarının %7 oranında azalması arasındaki bağı gösteriyor. Aynı dönemde bölgede yaşayan küçük çocukların nefes rahatsızlıklarına bağlı olarak hastaneye gidişlerinde de %10’a yakın bir azalma gerçekleşiyor. Duke ve Penn Üniversitelerindeki araştırmacıların hazırladıkları bu çalışma, hiç ummadığımız şekilde çevresel faktörlerin okul devamı ve akademik sonuçlar üzerindeki etkisini gösteriyor.
2020 yılında basılan araştırma raporu bizlere eğitimde fırsat eşitliğinin okulun kapısına gelmeden çok önce başladığını bir kez daha hatırlatırken; akademik başarıda ailenin ekonomik ve sosyal düzeyinin önemini ve erken çocukluk dönemini öneminin altını bir kez daha çiziyor.
Sanal Sınıflarımızda Başarıyı Nasıl Yakalayalım?
Sanal dersleri başarıya taşıyan en önemli kriterler nelerdir? Georgia State Üniversitesinde hazırlanan bir rapor bu konuda öğretmenlere ışık tutuyor. Uzaktan eğitimde başarı faktörleri konusunda birbirlerinden farklı yaklaşım ve görüşler olsa da araştırmalar uzaktan eğitimde başarısızlığın konu anlatımından ya da öğrencilerin ekrandan anlayamamasından değil; malzemelerin doğru kullanılmaması, ders notlarının, ödevlerin öğrenciye ulaştırılması ya da sınavların yapılması gibi teknik eksiklerden kaynaklandığını gösteriyor.
Üstelik, bu teknik eksikler sadece öğretmenlerin deneyimsizliğinden kaynaklanmıyor. Büyük oranda öğrencinin ya da ebeveynlerin teknik yetersizlikleri de öğrenmeye sekte vuruyor. Yani öğrenciler örneğin fotosentez konusunu ekrandan anlatıldığı için değil; yeterli görsel malzeme olmadığı için anlayamıyorlar. Bir başka deyişle uzaktan eğitim modelinde de öğretmenler tıpkı geleneksel sınıflardaki gibi sadece sözlü anlatımlarla yetiniyor, görsel malzemelere yer vermiyor ve öğrenmeyi olumsuz etkiliyorlar.
Bu sorunun üstesinden gelebilmek –özellikle hepimizin acemi olduğu bu günlerde- öğretmenin sürekli olarak basit sorularla öğrenme düzeyini kontrol etmesi ve öğrencilerden yorum istemesi tek yol gibi gözüküyor.
En İyi Soruyu Soran, En iyi Öğrenen!
2020 yılında öğrenme stratejileri konusundaki araştırmalar da var. Yeni çalışmalar, eskiden çok etkili olduğunu düşündüğümüz satırların altını çizme, kitaplarda işaretlemeler yapma, notlardan çalışma gibi taktiklerin düşündüğümüz kadar etkili olmayabileceğini gösteriyor.
2020’de gerçekleştirilen bir başka çalışma bize başka bir taktik sunuyor: Öğrencilerin konu hakkında daha fazla soru sormalarını teşvik etmek.
Çalışma, bir konuyu dinledikten sonra kendilerine ait sorular soran öğrencilerin, sadece okuma yapan ya da kitaptaki soruları okuyan öğrencilere göre %14 oranında daha başarılı olduğunu gösteriyor. Kendi sorularını sormak hem öğrencilerin konu üzerinde daha derin düşünme ve öğrenmelerini hem de konuyu çok daha uzun süre hatırlayabilmelerini sağlıyor.
4 Aralık 2020 tarihinde edutopia.com’da yayınlanan Youki Terad ve Stephen Merrill ‘in kaleme aldığı ‘The 10 Most Significant Education Studies of 2020’ adlı makaleden özetlenerek uyarlanmıştır.</div
</div