“okullar açılacak mı? ne zaman açılacak?” soruları yavaş yavaş netleşince okula ilk kez başlayacak öğrencilerin velilerinin telaşı başladı. hangi okula versek, hangi öğretmen daha iyi araştırması, tercihleri ailelerin gündemi oldu.
neyin iyi neyin kötü olduğu sorusu, öğretmenin iyiliği tanımında da kendini gösteriyor. ama ilk eldeki en güçlü veri akademik başarıyı sağlayacağı düşünülen öğretmenlerin iyi tanımına sokulduğu. ki bunda da dünya görüşü, genel temayüllere uygunluk, ye kürküm ye kıyafetindekiler üstteki kıstası bile bozan etkenler.
2005’te müfredat, okuma yazma öğretimi değiştiğinde aslında eğitim mantığı da değişmişti. öğrenciyi merkeze alan, ezberin daha az olduğu, yorumlamanın, zekayı kullanmanın önem göstereceği bir düzenlemeydi bu. oysa milli eğitim örgütlenmesi bunu öğretmenlere anlatamadığı gibi öğretmenleri ikna da edemedi. yine eski düzende olduğu gibi dersler işlendi. ezbere dayalı, yorum yapamayan, konuşamayan, yazamayan öğrenciler yetiştirirken testlerde başarılı olduk.
her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır atasözü bizde aslında çok geçerli değildir. çünkü öz, ezber bilgi verilir, ardından test çözdürülür. resim, beden eğitimi yaptırılmaz matematik yaptırılır. aslında yiğitlerimiz yani “iyi”lerimiz aynıdır. ve yoğurtlar farklıyken üstelik. bu anlamda iyi olmak çok zor değildir aslında. sonra zaten git gide pisa’da da dökülmeye başladık.
ona balık vermeden, balık tutmayı öğretmektir zamanımızda mesele. bilgi çağında geçer akçe bilgiye ulaşım ve bilgiyi kullanabilmektir. alan içerisinde, alanlar arasında bilgi transferi yapabilmek ve buna göre bir eğitim süreci planlamaktır öğretmenliğin zor tarafı. problem çözerken hangi verileri bilmesi gerektiğini düşünebilmektir, buna uygun eğitim etkinliği oluşturabilmektir maharet. yoksa iyimiz de, kötümüz de balık veriyor hep. karnı acıktığında da tutmayı akıl etmiyor, etsede balık tutamıyor. tekrar bakınız, gösterge pisa sonuçları.
bu gözler, ilkokul birinci sınıfının ikinci döneminin başında tahtada -yor–> şimdiki zaman, -di–> geçmiş zaman , -ecek–> gelecek zaman dersinin işlendiğini gördü. iki günü yatcaz kalkcaz yatcaz kalcaz diye hesaplayan yaş grubuna. ince ünlü, kalın ünlü panosunu da gördü bu gözler. muhtemelen meslektaşlarım iyi öğretmendi. geçen yıl sınavlarda soru tipleri değişince yani biraz bilgiyi kullanma becerisi ölçülmeye kalkılınca çocuklarımız neden afalladı dersiniz?
lütfen bana iyi öğretmen demeyin. “öğretmenim oynadığımız bu kaçıncı dersti?” diyen öğrencimden sonra benden mutlusu yoktu. bana karşı diklenen, itiraz eden öğrencimle gurur duydum çünkü.