Şimdilerde çizgi film kahramanları çok moda. Hemen her çocuk beyaz ekranla tanıştığı yaştan itibaren bir ya da daha fazla çizgi film kahramanına tutkuyla bağlanıyor; seçtiği kahraman gibi giyinip, onun gibi davranmak hatta neredeyse o kahramanla özdeşleşmek istiyor.
Bu yüzden sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, doğum günü partilerinde süper kahraman kıyafetleriyle dolaşan erkek çocukları ve takıp takıştırdıklarıyla birer prenses edasıyla yürüyen kız çocuklarını sık sık görüyor; çizgi film kahramanları gibi davranıp, onlar gibi konuşmalarına şahit oluyoruz.
Bir görüşe göre çizgi filmler bizim kuşağımızın masallarının yerini aldılar. Bizim anlatılmasını sabırsızlıkla beklediğimiz masallarımız gibi çocuklar da sevdikleri çizgi filmin başlamasını heyecanla bekliyorlar. Eğer ‘ama biz masal kahramanlarının kıyafetlerini giyip dolaşmazdık?’ diyorsanız o zaman çağımızın neo-liberal pazarlama çağı olduğunu size hatırlatalım.

Bağlılık Çizgi Kahramana Değil, Yapabildiklerine
Gelelim sorumuza. Çocuklar neden çizgi film kahramanlarına hayranlık duyarlar? Neden seçtikleri kahramanın çizgi filmini yüzlerce defa izler, oyuncaklarını ellerinden bırakmadan uyurlar?
Çok temel olarak bir ‘kahramana’ bağlanma çocukların büyüme süreçlerindeki ihtiyaçlarındandır. Bu kahraman bazen babaları, bazen aileden seçtikleri bir başka büyük ya da bir görsel kahramandır. Bununla birlikte çocuk aslında kahramana değil, kendisiyle özdeşleştirdiği kahramanın zorlukların üstünden gelebilme, istediklerini yapabilme ve her seferinde başarılı olmasına hayranlık duyar.

Çocuklar Süper Kahramanlardan Ne Öğrenir?
Çizgi filmler çocuklara süper kahramanların hikayelerini anlatılır. Bir zamanlar masallarda olduğu gibi günümüzün çizgi filmlerinde de sıradan hayatlar süren insanlar zorluklar karşısında olağanüstü şeyler yaparlar. Gündüz okula giden çocuklar pijamalarını giyince dünyayı kötülüklerden korur, başka bir grup çocuk bir çınar ağacının verdiği görevlerle yaşadıkları şehri kurtarır ya da tılsımlarıyla kötü insanları yenerler.
Çocuklar için kendileri gibi sıradan birinin bir süper kahramana dönüşmesini; gözlükleri çıkartıp yüzlerce kilometre ötesini görmesini, istediği yere uçmasını ve girdiği her mücadeleyi kazanmasını izlemek önemlidir. Kahramanla aralarında kurdukları duygusal bağ, zaferle biten her maceranın sonunda kendisinin de bir kahraman olabileceği duygusunu yaşarlar. Çocukların aynı bölümleri defalarca izlemeleri de bu yüzdendir. Aslında onları ilgilendiren artık her ayrıntısını ezberledikleri hikayenin kendisi değil, finalidir.
Bu, tıpkı çocukların saklambaç, yarış ya da kovalamaca gibi oyunları tekrar tekrar oynamak istemesi gibidir. Çocuk bu oyunları eğlenmek için değil, kazanabileceğini kendisine kanıtlamak için tekrar tekrar izlemek ister. Önde bitirdiği her yarış, kazandığı her oyun onun özgüvenine bir tuğla daha koyar.
Bununla birlikte çizgi film kahramanından kazanılan özgüven sadece gerçek hayatın basit bir kopyasıdır. Çocukların sanal kahramanlara karşı hissettikleri bağımlılık, modern çağda onlara gerçek deneyimler, iyi arkadaşlar sunamamış olmamızla da yakından ilgilidir.
İstenen çocuğun hayat bir sanal kahramandan değil, olabildiğince kendi deneyimleriyle öğrenmesidir.

Çocuklarda ‘Yapabilirim!’ Duygusunu Nasıl Yeşerir?
Çocuklar bir an önce büyümek, bağımsız olmak, bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duymadan hareket edebilmek ister. Kendisinden daha güvenli davranan, zorluklar karşısında ne yapması gerektiğini bilen bir kahraman, çocuğa nasıl davranması gerektiği konusunda model olur.
Peki çocuklarda ‘Ben yapabilirim’ duygusu nasıl gelişir? Çocuklar küçük yaşlardan itibaren bu beceriyi ebeveynlerinden görerek öğrenirler. Anne babalarının özgüveni çocuklara da yapabilirlik duygusu kazandırır; sorunlar karşısındaki davranışları çocuklara model olur. Küçük yaşlardan itibaren sosyalleşme, bağımsız hareket etme, karar alma konusunda deneyimi fazla olan çocukların yapabilirim duygusu daha yüksek olur.
Çocukların bir bölümü ise yetişkin desteği almadan bağımsız hareket edemez, çekinirler. Terslikler, zorluklar karşısında içlerine döner, ürker, pasifleşirler. Bazen de günlük hayatında kaygılı, kararsız olan ebeveynler çocuklarına bu olumsuz duyguları öğretirler. Fazla korunan, her işi ebeveynleri tarafından yapılan, eleştirilen çocuklar ise kaygılı ve ürkek olurlar.
Yapabilirlik Duygusu Öğretilebilir
Bununla birlikte bazı çocuklar ‘yapabilirim’ duygusunu daha fazla içlerinde taşırlar. Böyle çocukları zorlu deneyimlerden sonra yapıcı davranışlarından tanırız. Düştüğünde kendi kendine kalkıp koşmaya devam edebilen, arkadaşlarıyla kavga ettikten sonra sorunları çözebilen, okulda düşük not aldıktan sonra ders çalışmak konusunda kendi kendisini motive eden çocuklar böyle çocuklardır.
Bununla birlikte güçlü olmak ve zorlukların üstesinden gelmek öğretilebilen bir beceridir. Çocuklarımızla güvene dayanan ilişkiler kurarak, doğru bir iletişim modeli kullanarak, kötü hissettikleri zamanlarda doğru öneriler getirerek onların da daha güçlü çocuklar haline gelmelerine yardımcı olabiliriz.