Günümüzde pek çok baba çocuklarına bir futbol takımının renklerini ve 20. yüzyılın en populer oyununu öğretmeni temel görevlerinden bir olarak görür. Özellikle taraftarlığın yüksek olduğu ailelerde bebeklikten itibaren çoraplarda, ayakkabılarda varlığını gösteren takım renkleri ilk yaşlarından itibaren çocuğun isminden sonra en önemli kimlik boyutu olarak küçük zihnine kazınacaktır.
Ederi en alçakgönüllü hesaplarla bile 550- 600 milyar dolarla ifade edilen, kârlılığı takımlarına “delicesine” gönül vermiş milyonların varlığına bağlı bir sektörün taraftar yetiştirmeye kundaktan başlamak istemesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bizim üzerinde düşünmemiz gereken ebeveynlerin tutumudur!
Babalar Neden Futbol Öğretmek İster?
Neden dünya üzerinde milyonlarca baba çocuklarını futbol taraftarı yapmak için bu kadar içten bir çaba gösterir? Neden babaların oğullarıyla paylaşabileceği en önemli ortak duygu, hiç tanımadıkları insanların oynadıkları bir top oyundur? Neden fanatiğinden, sıradan izleyicisine kadar tüm erkekler oğullarını bu oyunun içine çekmek ister?
Kendisini fanatik bir taraftar olarak nitelendirmeyecek babalar için bile futbol çocuklara öğretilmesi gereken bir taktik oyundur. Böyle babaların sloganı “Futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir” olur.
Onlara göre futbol çalışma hayatının, rekabetin, kazanmanın gizli taktiklerini veren bir hayat okulu, acımasız hayatın bir prototipidir. Böylece oğulları çocuklar futbol izleyerek emek vermenin karşılığını almayı, takım ruhunun önemini, kurallara uygun oynayarak kazanmayı, otoriteye saygı duymayı, kazanmayı ve kaybetmeyi olgun bir şekilde karşılamayı başka hiçbir yerde öğrenemeyeceği kadar hızlı ve uygulamalı olarak öğreteceklerini düşünürler.
Ancak daha yakından baktığımızda futbolun hayatı öğretmek için en iyi yollardan biri olmadığını fark edebilirsiniz. Futbol çoğu zaman çocuklarımıza sadece kazanmak, kaybetmekten ibaret bir dünya anlatır. Bu dünyada başarılı, iyi olmanın tanımı bizim çocuklarımıza tanımladığımız dünyadakilerden farklıdır.
1. Futbol Hayata Taktik Vermez!
Yukarıda da belirttiğimiz gibi futbol çalışma hayatının, rekabetin, kazanmanın gizli taktiklerini veren bir hayat okuludur.
Bu yüzden, futbolla çok fazla ilgili olmayan babalar bile çocuklarının futbol koçu olma görevini üstlenir; futbolun her erkeğin kavraması gereken bir bilim dalı olduğu mesajını oğullarına verirler!
Oysa futbol hayatı öğretmez. Genellikle düşünülenin aksine sahada geçerli olan kurallar gerçek hayatın izdüşümü değildir. Hayatı futbol üzerinden okumaya çalışan çocuklar, rekabete, yenmeye-yenilmeye odaklı yaşarlar. Tepkilerin kontrolsüzce gösterildiği, maddiyatın öne geçtiği bu eğitimde çocuklar hayatla ilgili pek çok inceliği kaçırırlar.
2. Taraftarlık Kabul Edilmenin Kolay Yoludur.
Pek çok taraftar için takım tutmak, hayatın başka hiçbir alanında bir benzerini bulamayacağı, sorgusuz sualsiz kabul görme ayrıcalığıdır. Modern hayatın diğer tüm kurum ve cemaatlerinde varolan ve sıkı sıkıya uyulması istenen kuralların, yasakların, maddi manevi fedakârlıkların bir çoğu futbol taraftarlığında yoktur.
Bir takımı tutmak için olduğunuzdan başka bir insan gibi görünmeye ihtiyaç duymazsınız. Bir bilet parasından fazlasını ödemeden, günlük giysilerinizi bile değiştirmeden, en basit, en saldırgan, en öfkeli halinizle kabul eder, bağırlarına basar.
Öte yandan futbol büyük bir simülasyondur. Kazanmanın da kaybetmenin de böylesine “içeriden” böylesinde yürekten yaşandığı, buna rağmen maç bittiğinde gerçek hayatlarda hiçbir şeyin kaybedilmediği -ve kazanılmadığı- bu oyun çocuklara hayatı anlatabilmek için benzersizdir.
Oysa çocukların başkalarının kazandığı -kaybettiği oyunları izlemek yerine; kendi başarıları için emek vermeye ihtiyaçları vardır. Ancak böylece kendilerini geliştirir, öğrenir ve büyürler.
3. Aşırı Taraftarlığın Fiziksel Sonuçları Olabilir!
Maçı kaybettiği için yıkılan bir taraftar, maçın sonunda aslında hiçbir şey kaybetmediğinin de bilincindedir. Büyük olasılıkla pek çok baba günümüzün karmaşık dünyasında başka hiçbir ilişkinin böylesine derin, ama zararsız olmayacağını da hissetmektedir.
Yine de kazanmak öyle güçlü ve derinden hissedilir ki kazanılan ve kaybedilen her maçın sonunda vücut kimyasında önemli değişiklikler yaşanır. Paul Bernherd’a göre takımları kazanmış taraftarların testosteron düzeyinde yüzde 20’yi bulan bir artış ölçümlenmekte benzer şekilde tuttuğu takım yenilmiş taraftarların testosteron düzeylerinde ise yüzde 20’ye kadar bir düşüş gözlemlenmektedir. Taraftarlık kişilerin kendilerine yönelik algılarını da olumlu ya da olumsuz olarak etkileyebilmektedir.
Indiana Üniversitesi’nden Edward Hirt’e göre takımlarının kazanmasının ardından taraftar kendisini daha saygın ve daha kabul edilir hissetmekte, hatta taraftarların özgüveni de takımlarının skorlarıyla beraber yükselip alçalmaktadır. Taraftarların bir bölümü takımları kazandığında kendilerini fiziksel olarak daha çekici, daha iyi hatip, daha zeki ya da daha başarılı hissetmekte, takımları kaybettiğinde de çekiciliklerini, yitirdiklerini düşünmektedir.
4. Futbol Taraftarına Özel Bir İzin Vardır!
İşte bu yüzden taraftarlık ve taraftar tepkileri, varlığına toplumsal olarak izin verilmiş bir sera içinde yaşanır. Tanıdığınız en sakin, en sessiz kişi maç izlerken daha önce asla görmediğiniz kadar saldırgan biri haline gelebilir. Stadyuma birlikte girdiğiniz arkadaşınızın başlama düdüğüyle birlikte hırstan gözü dönmüş bir yabancıya dönüşümünü izleyebilirsiniz. Başka hiçbir koşulda kabul görmeyecek bu öfke ve saldırganlık taraftarlık şemsiyesi altında kabul edilir, hatta onaylanır.
Stadyumlar, yorgun erkeklerin streslerini attıkları modern zaman arenalarıdır. İzledikleri bir gladyatör dövüşü olmasa da tepkilerinin eski zaman seyircilerinin çığlıklarından pek de bir farkı yoktur.
Oysa hiç kimse dünyaya fanatik bir taraftar olarak gelmez, taraftarlık öğrenilir. Babasıyla ilk kez maça gitmiş bir çocuğun gözlerinde beliren şaşkınlık ve anlamsızlığın yıllar içinde doğal bir kabule dönüşmesi bu öğretimin en iyi örneğidir.
Bütün bu nedenlerden dolayı çocuğunuza taraftarlık öğretmek ya da onu yavaş yavaş koyu bir taraftar olmasını desteklemek çocuğunuzu hayatın gerçeklerinden; gerçek ilişkilerden, sorumluluklardan, sınırlardan koparacaktır. Eğer ille de çocuğunuzdan bir futbolcu ya da bir taraftar yaratmak istiyorsanız onlara sunduğunuz hayat inceliklerden uzak, tutarsız ve duygusuz bir hayat olacaktır.
Kaynak:
Aylin Göçmen’in Aileye Rağmen Birey Olmak adlı kitabından özetlenmiştir.