90lı yılların unutulmazlarından birisi de geleceğe dair filmlerdi. 2000’lere varmaya ramak kalmıştı. Neredeyse her yıl bir gelecek ütopyası giriyordu vizyona. Sinema salonlarını tıka basa dolduran gençler, yeni yüzyılda metalik gri tulumlar giymenin, sıkışık bir trafik içinde hızla ufo kullanmanın ve kol saatleriyle ışınlanmanın hayalini kuruyorlardı.
Aradan 30 yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen, henüz o Hollywoodvari geleceğe ulaştığımız söylenemez. Ancak bugünlerde gelecek senaristleri çok yakında iş hayatında gerçekleşecek köklü değişimlerin altını çiziyorlar. Bugün 6. sınıfta olan bir öğrencinin, 2030 yılında işine ufo ile gidip gitmeyeceğini hala bilmiyoruz. Bildiğimiz, bu öğrencinin gelişen robotik, yapay zeka ve bilişim teknolojileri nedeniyle bugünkünden çok daha farklı mesleklerle karşılaşacak olduğu.
İş hayatının geleceğine dair tahminler çeşitli: Yapay zeka ve otomasyon teknolojilerinin ABD’deki işlerin en az yarısını ele geçireceğini, geriye kalan pozisyonları da sadece bilişim bilgisi ve kişisel becerileri en iyi olan adayların ‘hak edeceğini’ iddia eden ekonomistlerin sayısı oldukça fazla.
Pek çok bilişimciye göre ise, robotlar ve algoritmalar, bugünlerde temel hizmet sektörü işleri olarak nitelendirdiğimiz işlerin çoğunu ‘istihdam’ edecek; kasiyerlik, resepsiyonistlik, arama merkezi operatörlüğü gibi lise mezunlarının klasik işlerinin çoğunu ortadan kaldıracak.
Peki, Okullar Dönüşüme Hazır mı?
Uluslararası eğitim dergisi Education Week Eylül sayısında bu gelecek senaryolarından yola çıkarak, okulların durumunu inceliyor ve o önemli soruyu soruyor: Okullar bu dönüşüme hazır mı? Öğretmenler, gelecek kuşaklara hangi becerileri kazandırmaları gerektiğini biliyorlar mı?
Education Week’in görüştüğü uzmanlara göre gelecek senaryoları söz konusu olduğunda okullarda büyük bir belirsizlik hakim. ABD’de liselerde teknolojik dönüşüm sağlanması için çalışan bir NGO’nun yönetimindeki Bob Wise’a göre ‘okullar dönüşümü gerçekleştirmek istiyorlar ancak henüz neyi hedef almaları gerektiğini, hangi becerileri öğreteceklerini hatta hangi soruları sormaları gerektiğini bile bilmiyorlar.’ Wise’a göre okulların harekete geçmeden önce üzerinde düşünmeleri gereken sorulardan bazıları şöyle:
- 2030-2040’lı yıllarda iş piyasalarında ne çeşit işler, meslekler var olacak?
- Buna göre öğrenciler hangi becerilere gereksinim duyacaklar?
- Günümüz mesleklerinden hangileri gelecekte de varlığını koruyacak?
- Her çocuk kodlama öğrenmeli mi?
- En önemlisi, okullar bu değişime nasıl uyum sağlamalı?
Facebook’tan Gençlere Öneriler
Okullar öğrencilere ne öğretmeleri gerektiği konusunda çekimser kalınca, yanıtlar da iş dünyasından gelmeye başlıyor. Örneğin, Facebook yöneticileri, büyüdüklerinde yapay zeka alanında çalışmak isteyen gençlere şu tavsiyelerde bulunuyor:
- Öğrenebileceğiniz en iyi matematiği öğrenin, ancak yanında bilgisayar, ekonomi, mühendislik, neurobilim ve felsefeye de zaman ayırın.
- Danışabileceğiniz kişilerden bir network oluşturun.
- Düşünmeyi ve olumsuz durumlarla başa çıkmayı öğrenin.
- Yapabiliyorsanız kendi açık kaynak kodunuzu yazın.
Benzer tavsiyelerde bulunan pek çok bilişim yöneticisine göre örneğin 2030’da iş pazarına girecek her genç, öncelikle istatistik verileri yorumlayabilme ve buna göre karar alabilme becerisine sahip olmalı. Ayrıca bilgiye ulaşma, sonuçları karşılaştırmalı olarak değerlendirme, yorumlama ve bu bilgiler ışığında sorun çözebilme becerisi de önemli. Gençler aynı zamanda sahip oldukları bilgilerin kalıcı olmadığı bilinciyle sürekli öğrenmeye de açık olmalı.
Çünkü Mc Kinsley Global Institute’den Mixhael Chui’ya göre, gelecekten hangi becerilere ihtiyaç duyacağımızı kesin olarak bilebilmemiz imkansız. Bu yüzden asıl yapmamız gereken gençleri zemini hızla değişen ve belirsizliğin hakim olduğu bir iş yaşamına hazırlamak. Bir başka deyişle bütün mesleklerin ve işlerin sürekli olarak değiştiği bir dünyada en önemli beceriler esnek olmak, yeniden öğrenmek ve uyum sağlamak olacaktır.
Robotlara Fark Atabilmek!
Education Week’ten Benjamin Herold’a göre ise gençlerin öne çıkabilmek için daha ayırıcı niteliklere sahip olmaları gerekiyor. Buna göre, beyaz yakalı çalışanlar robotların ve yapay zekanın-henüz- sahip olamadıkları yaratıcılık, duygusal zeka, empati, soyut düşünebilme gibi becerilerle fark yaratabilecekler.
Öte yandan dikkatimizi sadece teknolojik değişiklerde yöneltmek de doğru değil. Çünkü böyle bir dönüşüm ortamında temel değerleri savunmaya, hukuğa, doğru politikalar üretmeye ve dönüşümün sosyal ayağını yönetmeye de ihtiyacımız olacak. Örneğin günümüzün saygın mesleklerinin hızla ortadan kalkarak yerlerini basit hizmet işlerine bırakacak olması ya da yüzlerce kişinin bir anda işlerini kaybetmesi gibi değişimlerin insani yönleri yönetebilmek en az teknoloji yönetimi kadar karmaşık ve önemli.
Belki de okulların varlığı asıl burada önemli hale gelecek. Çünkü aslında okullar -son yıllarda inandırıldığımızın tersine- nitelikli çalışanlar yaratmaktan çok daha önemli bir sosyal işlevi yerine getirmekle yükümlüler. Okullar, iyi vatandaşlar, nitelikli ve demokratik toplumsal sistemler yaratmanın beşiğidirler. Kimbilir belki de okullar bu dönüşümün toplumsal ayağının lideri haline gelmeyi hedefleyebilirler. Gelin şimdi bir kez daha soralım. Peki okullar bu dönüşümü sağlamaya hazır mı?