Kız çocuklarımızın eskisinden çok farkı bir masal dünyasında yaşadıklarının farkında mısınız? Artık çocuklarımız saklambaç ya da evcilik oynayarak değil, çeşit çeşit oyuncaklarla dolu odalarında tek başlarına bir hayal dünyası yaratarak mutlu oluyorlar. Çoğunun odasını biz yetişkinlerin bile oynamaya can atacağı bebekler ve onların minicik oyuncak ayakkabıları, çantaları, kolyeleri, küpeleri; bunların özenle yerleştirileceği dolaplar; ışıltılı taçlar ve kabarık etekli giysiler süslüyor. Ellerindeki oyuncak ‘bebek’ler ise bir zamanların küçük bebeklerine benzemiyor. Günümüzün bebekleri uzun saçlı, uzun bacaklı, zayıf bedenli yetişkin kadınlar.
Süslü ve şık olan sadece oyuncaklar mı? Kız çocukları, bebekleriyle oynamadıkları zamanlarda kendilerini prensesler gibi süslüyor, kostümler giyiyorlar. Gittiğiniz her düğünde, doğum günü partisinde, alışveriş merkezinde edalı adımlarla yürüyen Elsalar, Rapunzeller, Pamuk Prensesler görüyorsunuz. Eğer onlardan birine gelecekte en çok ne olmak istediğini sorarsanız aynı yanıtı alacaksınız: Prenses!
Çocuklarımız üzerlerine boca edilen bir prenses kültüründe büyüyor, kişiliklerini bu kültüre göre şekillendiriyor ve bu kültürü gerçek zannediyorlar. Peki dünyanın her tarafındaki kız çocuklarına ulaşan prenses kültürü nedir? Çocuklarımızın bu değerlerle büyümeleri normal midir?
Üretilmiş Bir Kültür!
Küçük kızınızın sadece pullu giysiler sevmesi, aylarca aynı prenses elbisesiyle dolaşması ya da Barbie’ler dışındaki oyuncakları sevmemesi size kişisel bir tercihmiş gibi gelebilir. Oysa bu belirtiler onun kendi isteklerini ifade ettiğinin değil, küresel bir prenses kültürünün esiri olduğunun işareti!
Son yılların en belirgin akımlarından biri olan prenses kültürü, artık çok büyük bir endüstri haline gelmiş oyuncak üreticilerinin ve çocuklar üzerinden daha fazla para kazanabileceğini fark etmiş pazarlamacıların stratejilerinden sadece birisi. Bu stratejinin nedeni de çok basit. Çünkü oyuncaklar kız ve erkeklere özel olarak tasarlanınca daha çok oyuncak üretiliyor; cinsiyetlere göre tasarlanmış oyuncaklar daha fazla satıyor!
Ayrıca, oyuncak pazarında kız çocuklarının özel bir yeri olduğunu da belirtmeliyiz. İstatistikler erkek çocuklara satılan her bir oyuncağa karşı, 4 kız oyuncağı satıldığını ve kızlara dönük oyuncak pazarının çok daha geniş ve karlı olduğunu gösteriyor. İşte bu yüzden kız çocuklarına özel oyuncaklar üretiliyor, reklamlar yapılıyor ve çizgi filmler, videolar, giysilerle bir kültür inşa ediliyor.
Disney: Prenseslerin Metalaştırılması
Prenses kültürü demişken Disney’i anmadan geçmek olmaz. Çünkü çocukların dünyanın en kolay yönlendirilen müşteri grubu olduğu keşfeden, kız ve erkeklere özel oyuncakları ilk tasarlayan ve çizgi filmler ve oyuncaklarla dünyanın en çok kazanan şirketlerinden bir olan Disney aynı zamanda bu kültürün yaratıcılarının da başında geliyor.
Çizgi film kahramanları olan prensesleri önce pazarlanabilir ürünler haline getiren sonra da bu ürünler aracılığıyla bu yeni kültürün köşe taşlarını oluşturan Disney, çocukların dünyaya bakışlarını yeniden şekillendiriyor. Abartılı ince belleri, minik el ve ayakları, hiç bir koşulda bozulmayan saçları ve makyajlarıyla prensesler kızlarımızın doğallık, sadelik ve güzellik kavramlarını tepetaklak ediyor ve ulaşılmaz bir beden algısı yaratıyorlar. Prenseslerin çoğu kendisini kurtaracak bir prensin gelmesini beklerken güçsüz , zayıf ve yalnız hissediyor; sadece bir sevgilileri olduğunda mutlu olabiliyorlar.
“Önemli Olan Nasıl Göründüğüm!”
Peki prenses kültürü kız çocuklarına neler öğretiliyor? 2016 yılında Brigham Young Universitesinden profesör Sarah M. Coyne yeni nesil oyuncakların çocuklar üzerindeki etkisi üzerine bir çalışma gerçekleştiriyor. Çalışma prenses içerikli oyuncaklarla daha fazla oynayan 6-7 yaşındaki kız çocuklarının bir yıl sonra toplumsal cinsiyete dair basma kalıp yargılara daha fazla eğilim gösterdiklerini buluyor. Örneğin bu çocuklar matematik ve fen gibi sayısal derslerde kendilerine daha az güveniyor ve yeni şeyler denemeye daha kapalı oluyorlar. Bu gruptaki kız çocukları, dış görünüşlerine yaşıtlarından daha fazla önem veriyor, daha gösterişi giysiler tercih ediyorlar.
Hayattan Daha Az Beklenti
Benzer bir araştırma prenses kültürünün ileriki yıllardaki etkilerini de gözler önüne seriyor. ‘Kız oyuncaklarına’ ve prenses kültürüne daha fazla maruz kalan kız çocukları, büyüdükleri zaman da hayatlarını da bir ‘prenses gibi’ geçirmeyi umuyorlar. 2013’te, yine Sarah Coyne tarafından 18-30 yaş grubundaki kadınlarla gerçekleştirilen bir başka çalışmaya göre, prenses kültürünü benimseyen kızların geleceğe dair en temel istekleri iyi bir evlilik yapmak. Büyük bir bölümü liseden sonra üniversiteye devam etmek ya da çalışmak istemiyor, zorlanacakları sorumluluklar üstlenmiyorlar. Aynı araştırmada, deneklere tamamlamaları için verilen yapbozları zor bularak yarıda bırakanların da büyük bölümü bu ‘prenses’ grubunun üyeleri.
Doğal olarak bunlar kesin yargılar değil. Çocukluğunda prenses oyunları oynamış bütün kız çocuklarının gelecekte dış güzelliğe daha fazla önem veren, kolayca pes eden, zorlanmaya gelemeyen kişiler olacaklarını iddia edemeyiz. Yine de kız çocuklarının sadece belirli grup oyuncaklarla oynamaları onlar için bir eksiklik. Çünkü oyun, çocukları hayata hazırlayan, becerilerini geliştiren en önemli kaynağımız. Kız çocuklarının da oyun oynarken -en az erkek çocuklar kadar- sorunların üstesinden geldiklerini, cesur ve akılcı olduklarını ve başarabildiklerini hissetmeye ihtiyaçları var.
Ailenin Dili ve Kültürü Daha Etkili
Yine de bir oyuncak tek başına çocuğunuzun değerlerinin oluşmasını sağlayamaz. Oyuncakların görünümü ve işlevi ne olursa olsun çocuklar kendilerine ve toplumsal cinsiyete dair bildiklerini ebeveynlerinden öğreniyorlar. Çocuklar dünyayı ailesinden ve yakın çevresinden aldığı mesajlarla kavrıyor. Çoğu çocuk 18. Ay-2 yıl kadar erken yaşlarda kendi cinsiyetinin ne olduğunu ve cinsiyetine göre nasıl davranması gerektiğini fark etmeye başlıyor.
Öte yandan cinsiyete dönük mesajlar günlük hayatın içine öylesine işlemiş ki çoğu zaman söylediklerimiz ve yaptıklarımızın çocuklarımız tarafından nasıl algılandığını anlayamıyoruz. Hatta toplumsal cinsiyet konusunda hassas davranan aileler bile yanlış anlaşılabilecek cinsiyetçi mesajlar verebiliyorlar. Bu mesajlar çoğu zaman oyuncak tercihinin de çok daha ötesinden mesajlar oluyor. Örneğin küçük bir kız bebeğin ağlaması normal görülürken, aynı yaşta erkek bebeğin ağlamasına şaşırılıyor. Kız ve erkek bebeklerle konuşurken farklı şeyler söylüyor, ses tonumuzu bile değiştiriyoruz.
Nasıl Oynadığı Neyle Oynadığından Daha Önemli
Bu nedenle, oyuncağın verdiği mesaj ne kadar önemli olsa da ailenin yaşattığı iklim de bir o kadar önemli. Prenses kültürü, çoğu ailede, anne tarafından da benimsendiği ve çocuğa toplumsal cinsiyete dair mesajlar sıklıkla tekrar edildiği için yaygınlaşıyor. Oyuncak çocuğa belirli mesajlar verse de aile tarafından onaylanmadığı sürece çocuk bu mesajları hayata geçirmiyor.
Yine de oyuncağıyla nasıl bir ilişki kurduğu, oyununun senaryosunu nasıl oluşturduğunu anlamak için çocuğunuzun oyununu gözlemleyebilirsiniz. Bir oyuncakla hangi sıklıkta oynadığı, oynarken nasıl senaryolar yarattığı ve bu senaryo içinde kendisine nasıl bir rol biçtiği çocuğunuzun yaşadıklarını nasıl yorumladığını anlamanın en etkili yollarından biridir. Eğer çocuğunuz sadece tek tip oyuncakla ve hep aynı senaryoyla oyun oynuyorsa o zaman oyun sürecinde neler yaşandığına bir göz atmanız ve uzman desteği almanız gerekebilir.
Bu makale ilginizi çektiyse “Çocuklar Cinsiyetlerine Uygun Oyuncakları Nasıl Seçer?” ya da “Bir Çocuğu Oyunundan Tanımak” adlı makalelerimize göz atabilirsiniz.