Öyle zamanlar herkese olur ama galiba en çok da eğitimcilere olur. Sıradan bir günde, sıradan bir sınıfa girer çocuklarımızı küçücük bir şey yüzünden üzülmüş, vazgeçmiş, yıkılmış buluruz. Gözümüzün içine bakarlar; ‘Öğretmenim..’ der anlatmaya başlarlar.
İşte böyle zamanlarda kullanacağınız Lao Tzu’ya ait ve binlerce yılın içinden süzülüp gelen bir küçük hikaye paylaşıyoruz bu gün sizlerle. Öğrencilerimiz umutsuzluğa kapıldığında; onların geleceğe dair inançlarını tazelememiz, umutlarını yeşertmemiz gerektiğinde ama en çok da heyecanla, coşkuyla ‘Her şey çok güzel olacak..!’ demek istediğimizde, öğrencilerinize anlatacağımız bir öykü.
‘Bir zamanlar bir köyde yaşayan çok fakir bir adam varmış… Fakirmiş ama bilgeymiş, güvenilirmiş öyle ki kral bile ne düşündüğünü merak dermiş. Bir de beyaz atı varmış yaşlı adamın. Herkes ata imrenerek bakar Kral da her fırsatta ata sahip olmak çil çil para teklif edermiş. Yaşlı Bilge gülermiş bu tekliflere. “Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..
Bir sabah yaşı adam uyanmış birde kalkmışlar ki at yok..
Köylü ihtiyarın başına toplanmış..
“Ah seni saf ihtiyar.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar zengin yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler..
İhtiyar “Durun dostlar” demiş köylülere. “Bir şey söylemek için erken! Tek bildiğimiz at gitti. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”

“Bu Henüz Başlangıç..” demiş yaşlı Bilge..
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Ama çok geçmeden at dönüvermiş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
“Ey Bilge” demişler.. “Yine sen haklısın. Meğer çok şanslıymışsın. Şimdi bir at sürün var..”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?..” Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu adam da bir garip ” diye düşünmüşler.
“Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz!”
Sadece bir kaç gün sonra bir kaza olmuş. Yaşlı Bilgenin oğlu atları eğitmeye çalışırken düşmüş bacağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara..
“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”
“Hayat Böyle küçük parçalarla gelir, sonrası asla bilinmez!”
Birkaç hafta sonra, ülke savaşa girmiş. Kral ordu için eli silah tutan gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..
“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:
“Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”