Son zamanlarda hemen her anne sohbet arasında aklından geçenleri ağzından kaçırıveriyor:
“Çocuğum uslu olmasın! Sert olsun, hakkını arasın. Kendini ezdirmesin!
Modern zamanların hırslı, kazanmayı seven anne babaları çoğu zaman çocuklarına başkalarının haklarına saygılı olmak yerine kendi haklarını ne pahasına olursa olsun savunmayı öğretmeyi tercih ediyor. Onlara göre hayatta “başarılı olmanın sırrı rekabet etmekten”, kazanmak için ne gerekirse yapmaktan geçiyor.
Aynı kültürel öğretiden eğitim sistemi de payını alıyor. Hemen her öğretmen öğrencilerine nasıl rekabet edeceklerini, bilgilerini nasıl en öne geçmek için kullanacaklarını öğretiyor. Böylece ekmek kuyruğunda öne atlamaktan, otobüste yaşlılara yer verememeye kadar sıradan gündelik alışkanlıklarda bile faydacılığın, benmerkezciliğin sırıttığı bir toplumsal hayata hep birlikte mahkum oluyoruz.
Peki teorisyenler bu konuda ne düşünüyor? Çocuklar ahlaklı olmayı nasıl öğreniyorlar? Bu ayın kuramında konumuz bu. Çocuklarda ahlak gelişimini açıklayan görüşleri; Psikanalist, Bilişsel ve Sosyal Öğrenme yaklaşımları olarak üç grup altında inceleyin sizlere aktaracağız.
Psikanalatik Kurama göre Ahlak Gelişimi
Freud’a göre çocuklar doğduğunda ahlak kavramları yoktur, bu kavram süper egonun gelişmesiyle kendini göstermeye başlar. Bu da 3-6 yaş(fallik dönem) arasına denk gelir. Freud, bu evrede çocuğun aynı cinsten olan ebeveyne karşı düşmanca duygular beslediğini iddia eder (Oedipus ve Electra Kompleksleri).
Düşmanca duygular bireyin aynı cins olan ebeveynden korkmasına neden olur ve bu korkuyu azaltmak için kişi onunla özdeşlemeye çalışarak ebeveyni temsil eden yasaklar ve değerleri alır, bu durum çocuğun süper egosunun gelişmesini sağlar. Yani kişi ahlaki değerlerini sadece aynı cins ebeveynden alır.
Bu kurama göre 6 yaşına kadar ahlak gelişimi tamamlanmaktadır. Hatta Freud kız çocuklarının süper egolarının erkek çocuklarınınkine göre daha zayıf olduğunu iddia eder çünkü kızlarda hadım edilme korkusu yoktur bu yüzden anneyle özdeşim daha az olmaktadır. (Berk, Shanker, 2006)
Freud’a karşı eleştiriler
- Erkeklerin daha güçlü süper egolarının olduğunu yapılan hiçbir çalışma desteklememiştir.
- 2 yaşında olan çocuklarda dahi bazı ahlak kurallarının benimsendiği, onur, utanç ve suçluluk gibi duyguların yaşandığı gözlemlenmiştir.
- 6 yaşında ahlak gelişiminin tamamlanmadığı birçok araştırma sonucunda ortaya çıkmıştır.

Neo-Freudian Yaklaşımına Göre Ahlak Gelişimi:
Freud’un ardından psikanaliz çalışmalarını sürdürenler arasında en çok bilinenler Erikson ve Hartmann’dır. Onlara göre çocuk, ailenin sevgisini kaybetmemek için ebeveynlerin otoritesine uygun bir şekilde davranmaya başlar.
Yani Ahlak Gelişiminin temelinde seksüel çelişkiler değil, sosyal çelişkiler vardır. Sadece süper ego değil, ego da Ahlak Gelişiminde etkilidir. Neo-Freudian araştırmacılara göre süper egonun kuralları içselleştirmiş olması ve egonun gem vurma özelliği ahlak gelişimini sağlar. Sevgi-yönelimli disiplinin uygulandığı ailelerde çocuğun süper ego ve egosu güçlü olur bu da onları ahlaki açıdan olgun kılar.
Bilişsel Kurama Göre Ahlak Gelişimi
Bilişsel Gelişimciler ahlak gelişiminin aşamalar halinde olduğunu iddia etmiş ve odak noktasına ahlaki düşünceyi koymuşlardır. Bu alanda Piaget ve Kohlberg’in ciddi araştırmaları vardır.
Piaget’e göre bilişsel gelişim için geçerli olan ilkeler, ahlâki gelişim için de geçerlidir. Piaget çocuklara anlattığı öykülere verdikleri tepkilere göre ahlaki gelişimi iki evreye ayırmıştır.
Bu evrelerden birincisi dışa bağımlı ahlâk evresi, ikincisi özerk ahlâk evresidir. Piaget’e göre dışa bağımlı ahlâk evresi 10 yaşına kadar sürer ve birey ahlaki yargılar bakımından dışa bağımlıdır.
Özerk ahlak evresinde ise çocuk daha bağımsızdır, kuralların değişmezliğini değil, bir anlaşma sonucunda mevcut kuralların yeniden düzenlenebileceğini düşünür.
Piagenin örnek hikayelerinden birisi şöyledir:
1- John odasındayken annesi onu yemeğe çağırır. Fakat John annesinin çağırdığı odadan içeri girerken kapının arkasındaki sandalyede bulunan 15 tabağı kırar.
2- Henry kavanozdan şeker almak ister. Kavanoz yüksekte olduğu için sandalyeye çıkar. Ancak kavanozu almaya çalışırken düşürür ve kavanoz kırılır.
Piaget, bu hikayelerin çocuğa anlattıktan sonra hangi çocuğun daha yaramaz olduğunu belirtmesini ister. 10 yaşından küçük çocuklar tabak sayısını çok olmasından etkilenerek John’un daha yaramaz olduğunu söylerler. Çünkü bu dönemde niyet önemli değildir, önemli olan zararın büyüklüğüdür. Henry’nin yaptığını ise büyük çocuklar (10 yaş üstü) daha suçlu bulurlar. Çünkü bu dönem çocukları özerk dönem içerisindedirler, dönemde suçun fiziksel büyüklüğünden çok onun arkasındaki niyete bakarlar. Sonuç olarak 10 yaşından küçük çocukların zararın büyüklüğünü, 10 yaşından büyük çocukların ise niyeti önemsedikleri anlaşılmaktadır (Berk, Shanker, 2006).
Yaşla değişen bir başka konu da adalet ve ceza anlayışıdır. Yetişkinlerin çocuklara uyguladıkları cezaları Piaget, ikiye ayırır: “ceza getirici ceza” ve “telâfi edici ceza”. Ceza getirici ceza, yanlış bir şey yapanın bu yanlışının cezasını çekmesidir. Top oynarken cam kıran çocuğun dayak yemesi veya bir daha top oynamasına izin verilmemesi böyle bir cezadır. Telâfi edici cezada ise çocuğun yanlış yaptığını anlamasını ve yanlış davranış sonucundaki zararları, hasarları kendi verdiği kararla telâfi etmesini sağlamak önemlidir. Camı kıran çocuğun, harçlığını biriktirip camın parasını ödemesi telâfi edici cezadır. Telâfi edici ceza, özerk döneme daha uygundur. Piaget araştırmalarında, 6-7 yaşlarındaki çocukların sadece %50’sinin ve 11-12 yaşlarındaki çocukların %80’inin telâfi edici cezayı tercih ettiklerini bulmuştur. (Kağıtçıbaşı, 1999).