Paulo Freire eğitim tarihinin en çok iz bırakmış ve geleneksel okullara dair inancımızı en çok sarsmış eğitimcidir. Freire, yoksul bir mahallede okuma yazma dersleri verdiği akşam sınıfındaki deneyimlerinden yola çıkarak bizi içinde yaşadığımız sistem ve okullarımızla yüzleştirir. Toplumun temel çelişkilerinin nasıl da okullar aracılığıyla üretildiğini anlatır ve bize demokratik, insani ve özgür okulların hayalini kurdurur.
Peki, Freire’nin yaklaşımı sınıflarımıza taşınabilir mi? Freire felsefesi sınıflardaki farkındalıklarımızı, öğretmenlik tutumlarımızı geliştirebilir mi? Freire’nin yoksul yetişkinlere okuma yazma öğretirken geliştirdiği ve bütün dünyayı etkileyen eğitimci duruşu bizlere de ilham verebilir mi?
Bugüne kadar Freire’nin eğitimdeki demokratik yaklaşımını sınıflarımıza taşıyabilmek konusunda yeterince yol almadığımızı, onun özgürlükçü pedagojisini tam olarak anlayamadığımızı kolaylıkla iddia edebiliriz. Gerçekten de Freire pedagojisi okullarımızda hakettiği yeri henüz bulamamıştır. Ancak bu eksikliği, bir ilgisizlik olarak nitelendirmek pek doğru sayılmaz; çünkü Freire’nin sınıflarımızda kendisine yer bulamamış olmasının birçok farklı nedenini sıralamak mümkündür.
Pedagoji Değil; İnsanlık Tarihi
Bu nedenlerden belki de ilk akla geleni Ezilenlerin Pedagojisi’nin anlattıklarıdır. Freire, kitabında okullarda kolayca uygulanacak pedagojik yönergeleri değil, insanlık tarihinin en büyük açmazlarından birini anlatmaktadır.
Paulo Freire’ye göre benimsediğimiz ve yüzyılı aşkın süredir uyguladığımız klasik okul sistemi, aslında bir tarafın bütün kuralları koyup, sadece kendi istediği bilgileri sunduğu; diğer tarafın ise derin bir sessizliğe gömülerek her şeyi tartışmasızca kabul ettiği bir ‘anlatı’ faaliyetidir. Varlık biçimiyle öğrencilerin tam karşıtı olan öğretmen bilgili, yöneten ve karar veren; öğrenci ise pasif, dinleyendir. Freire ise sadece anlatıya dayanan bir eğitimini kabul etmez, ona göre ‘okullar, anlatma hastalığından muzdariptir’. Bu anlatı bir yandan öyle gerçek bir yandan da –özellikle genç öğretmen adaylarına- öyle ütopik gelir ki bu bilgiyi sınıfa taşımayı akıllarına bile getirmezler.
Öte yandan Paulo Freire’nin dili zordur; okurların büyük bölümünü oluşturan genç üniversiteliler bu dili kavrayıp, mesleki hayatlarına taşımakta zorluk çekerler. Hatta okuyucuların büyük bölümü, okuduklarıyla bir sınıf yönetimi uygulamaları arasındaki bağı sezmekte zorluk çekebilir. Ezilenlerin Pedagojisi genç öğretmen adaylarının ellerinde en çok gezdirdiği, satır altlarını en çok çizdiği kitaplardan biri olsa da bin bir güçlüğü aşarak atanabilmeyi başaran ya da farklı özlük koşullarında sınıflarına ulaşan genç öğretmenler Freire’nin yeşil kitabını çoktan ders kitapları arasında unutmuş olurlar.
Freire Yöntem Göstermez!
Freire’nin sınıflara kolayca taşınamamasının bir başka nedeni ise Freire’nin yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Çünkü Freire “daha az ayrımcı, daha az insandışılaştırıcı ve daha insani bir dünya”dan umudunu hiç kesmese de, özgürlük inancını dışarıdan aşılamak isteyen bir propagandayı” daima eleştirmiştir. Bunun anlamı şudur: Freire kendisinden sonra uygulanacak bir yöntemi hatta genel bir çerçeveyi bile dikte etmemiştir.
Paolu Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi’ndeki belki de en önemli amacı kendi tasarladığı bazı pedagojik formül ya da uygulamaları sunmak ve kendisinden sonra bunları ezberleyerek, tartışmasız uygulayan bir eğitimci kuşağı yaratmak değil; eğitimcilerin özgür bir dünya hedefleyeceği yeni bir pedagojinin ilk adımlarını atmaktır.
İşe en çok da bu yüzden Freire pedagojisine dair listeler, elden ele dolaşan ders yönergeleri bulamayız. Freire pedagojisi, eğitimcilerin kendi sınıflarının, öğrencilerinin koşullarını doğru okuyarak ve sezgilerini geliştirerek küçük adımlarla ilerleyecekleri bir büyük yolculuktur. Ve bu yolculuk, öncelikle öğretmenin kendi kimliğini, içinde bulunduğu güç ilişkilerini farketmesi ve böylece kendi küçük kişisel devrimini gerçekleştirmesiyle başlar.
Bu yüzden bazen Freire’nin dünyasını hiç bilmeyen bir öğretmenin bu pedagojiyle çok uyumlu uygulamalar yaptığına; Freire’yi bilen birinin ise en temel özgürleştirici uygulamalarda bile yetersiz kaldığına şahitlik edebiliriz. Çünkü Freire pedagojisi yönergelere değil, sezgilere dayanır.
Birlikte Düşünelim
Bu nedenle “Freire Sınıfta: Sınıflarımızı Nasıl Demokratikleştirelim?’ adlı bu dosyamızda, ‘Freire’den yola çıkarak özgürleştirici ve demokratik bir sınıf nasıl yaratabiliriz?’ sorusu üzerine sizlerle birlikte düşünebilmek ve yanıtlar aramak istiyoruz. Gerek Freire’ye gerekse sadece kendi sezgilerinize uygun olarak geliştirdiğiniz sınıf içi uygulamalarınızı bize yazmak; sınıflarımızda daha özgür ve eşit bir öğrenme iklimi yaratmak konusundaki deneyimlerinizi paylaşmak ve meslekdaşlarınıza ilham vermek ister misiniz? Demokratik sınıflar yaratabilmek konusundaki düşünce, deneyim ve önerilerinizi info@egitimkolektifi.com adresine bekliyoruz.