Aileler olarak çocuğun akademik başarısının temel bazı faktörlere bağlı olduğunu düşünürüz: Çocuğun evde düzenli ders çalışması, ailenin gerekli desteği sağlaması, çocuğun zeki ve dikkatli olması ya da öğretmenle kurulan doğru iletişim gibi.
Oysa deneyimli eğitimciler çocuğun okula uyumunu ve akademik başarısını kolaylaştıran bir başka faktörün varlığından söz ederler. Genellikle okula başlama döneminde çok az sayıda ailenin önemsediği bu faktör, doğru yönetildiğinde öğrencinin okuma yazma öğrenmesinden, matematiği kavramasına, sınıf içindeki sosyal uyumundan, özgüvenine ve uzun bir akademik hayata kadar pek çok alanda çocuğun başarılı olmasını destekler ve kolaylaştırır. Üstelik bir kez doğru kullanıldığında çocuğun tüm eğitim hayatı boyunca varlığını sürdüreceği gibi kullanılmadığında da eksikliğini hemen her alanda hissettirir. Peki nedir bu önemli faktör? Bu faktör Okula Başlama Yaşıdır.
Okula başlama yaşı çocuğun başarısını nasıl etkiler?
Çok basit bir şekilde ele alırsak okula sadece birkaç ay bile daha büyük olarak giden çocuk, kendinden –hafta ya da ay farkıyla- küçük olan arkadaşlarından daha büyük olacak ve okula zihinsel, sosyal, duygusal ve akademik olarak daha hızlı uyum sağlayacaktır. Bu hızlı başlangıç aynı zamanda bir kartopu etkisiyle okul hayatının geri kalan günlerini de etkileyecek ve öğrencinin akademik başarısını arttıracaktır.
Üstelik okula büyük başlamanın etkisi sadece okulun ilk günleriyle sınırlı da değildir. Örneğin hepimiz okula daha büyük başlamanın akademik başarıyı arttırdığını; hatta yaşın yanı sıra fiziksel gelişmişliğin bile okula uyumu kolaylaştırdığını sezgilerimizle biliriz. Özellikle LGS, ÖSS gibi ulusal çaptaki sınavlarda da yaşın sonuçlara etkisi olduğunu bütün öğretmenler bilir.
Okula Erken Başlayan Öğrenmekten Soğuyor!
Bu veriler çok sayıda uluslararası araştırmayla da desteklenmektedir. Örneğin, Yeni Zelanda’da gerçekleşen karşılaştırmalı bir araştırmaya göre, okuma yazmayı 5 ve 7 yaşlarında öğrenen çocukların 11 yaşına geldiklerinde okuma yazma hızları eşit olsa da; 5 yaşında okula başlayan çocukların duygusal olarak okulla kurdukları bağ düşük olmaktadır. Benzer şekilde, 5 yaş grubunun okuduğunu anlama, sözlü olarak aktarma gibi alanlarda da zayıf oldukları gözlemlenmektedir.
Bir başka araştırmacıya, göre “Çocukların ilkokula bir yıl erken başlamasının, ileri yaşlarda yaşayabileceği hiperaktivite, dikkat eksikliği, konsantrasyon eksikliği gibi sorunları %50’nin üzerinde arttırdığını; çocuğun sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkilediğini’ belirtiyor.

Büyümek Sadece Okuma Yazmayla Olmaz
Peki, okula geç başlama neden çocuğa başarı getiren bir avantaja dönüşür? Çünkü çocuk okula gitmediği zamanlarda da pek çok alanda gelişim sağlar. Modern zamanların anne babaları çocuğun en önemli gelişiminin okulda gerçekleşebileceğine inanır; okuma yazma ve matematik bilmesini çocuklarının ilk gerçek öğrenmesi gibi algılar. Oysa okul öncesi/dışı zaman çocuğun daha temel alanlarda olgunlaşmasına olanak verir. Bu olgunlaşma fiziksel, duygusal, sosyal alanların birinde ya da hepsinde gerçekleşebilir. Çoğu zaman, -ailelere önemsiz gibi gözükse de-böyle bir olgunlaşmayı sağlamanın aracı nitelikli oyunlar oynamaktır.
Çünkü Oyun Hala Elimizdeki En Önemli Araç
Çocukların kendilerini fark edebilmeleri, duygusal ve sosyal gelişimlerini sürdürebilmeleri için oyuna ihtiyaçları var. Bir çocuğu oyuncaklarından ayırıp eline bir kalem vermek ya da bir tabletin karşısına oturtup İngilizce şarkılar öğretmek her ne kadar yeni kuşak anne babalara daha iyi bir fikir gibi gözükse de oyun hala çocukların gelişimi için bildiğimiz en önemli araçtır.
Pek çok araştırma, oyunun çocuk gelişimindeki katkısından söz ederken, pek çok öğretmen de okul öncesi dönemde iyi oyun oynamış öğrencilerin okula daha kolay uyum sağladığının altına çizmektedir.
İşte bütün bu nedenlerle, çocuğun akademik başarısının altında okula geç başlaması ve okul öncesi zamanı olabildiğince fazla ve nitelikli oyun oynayarak geçirmesi yatmaktadır.