Kendi çocukluğunu biraz olsun hatırlayan her yetişkinin bileceği gibi “çocukluk doğası gereği zor bir dönemdir.” Çocuklar dünyada henüz yenidirler, kendilerini nasıl ifade edebileceklerini, nasıl yardım alabileceklerini bilemez ve hayatlarını kontrol edemezler.
Çocukluk Sandığımızdan Daha Zor!
Oysa küçük bedenlerine ve hayata dair bütün acemiliklerine rağmen çocuklar da tıpkı bizim gibi yaşarlar. Onlar da her sabah uyandıklarında o gün kim olmaları gerektiğine karar verir, karmaşık ilişkiler ve görevlerle dolu bir hayatta sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırlar. Hatta onların işleri çok daha zordur. Küçük yaşlarıyla anne babalarından öğretmenlerine ve hatta komşulara kadar kalabalık bir yetişkinler grubunun beklentilerini karşılamaya, arkadaşları arasında kendilerini var etmeye ve bir yandan da büyümeye çalışırlar.
Üstelik ebeveynler çoğu zaman bu zorlukların hiç farkında olmaz, çocuklarla sadece yapılması gereken işler hakkında konuşur ve onların gerçek duygu ve gereksinimlerinin farkında bile olmazlar. Anne babalar ve öğretmenler için hayat yapılması gereken görevlerden ibarettir.
Çocuklarla İletişim Kurmayı Önemsiyor muyuz?
Öte yandan pek çok çocuğa göre yetişkinler çocuklara zaman ayırıp konuşmak konusunda çok ‘yılgındır.’ Yeterince komik değildirler; çoğunun esprileri kötüdür. Çocuklarla arkadaş olmak ister gibi gözükseler de onlara kulak vermek ve ne hissettiklerini anlamak konusunda çok isteksizdirler. Karşılarındaki çocuğu gerçekten dinledikleri zamanlarda bile gizli bir ajandaları vardır: Biraz güven oluşturup çocuğun kendi isteklerini yaptırmak!
Peki o zaman yetişkinler çocuklara nasıl yaklaşmalıdır? Bir ilişki kurmak için nasıl adım atmalıdır? Çocuklar büyüklerden ne bekler?
İletişim Kurmak mı yoksa ‘Yetişkinleştirmek’ mi?
‘Küçük Olmanın Önemi’ adlı kitabında Erika Christakis, çocuklarla ilişki kurarken yapmaya çalıştığımız şeyin ilişki kurmak, onların önlerindeki engelleri kaldırmak ya da basitçe duygularını anlamaya çalışmak değil onları ‘yetişkinleştirmek’ olduğundan söz ediyor.
Öğretmenler de bunu en çok yapanların başında gelmektedir. Öğrencisinin ne düşündüğü, neye ihtiyacı olduğu konusunda 10 dakikalık gerçek bir konuşma bile yapmadan yıllarını geçiren ve tek görevlerinin çocukları yetişkinlerin kafalarındaki zihinsel şemalara uydurmak olduğunu zanneden öyle çok öğretmen var ki..!
Peki bunun üstesinden gelebilmek için onlarla nasıl iletişim kurmalıyız? Çocuklara ulaşmak ve duymak konusunda daha iyi olabilmeniz için bazı öneriler:
1. Öğrencinizin Kendisini Dünyaya Nasıl Konumlandırdığını Anlayın
Bir çocukla ilişki kurarken özen gösterilmesi gereken en temel faktör çocuğun kendisini içinde bulunduğu dünyada nasıl konumlandırdığını anlamaya çalışmak ve etkileşimi ona göre şekillendirmektir. Oyunlara katılmayan, bir türlü arkadaş edinemeyen, duygu ve ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanan ya da arkadaşlarıyla kavga eden bir öğrenciyle tanışırken aklımızda bulundurmamız gereken soru şu olmalıdır: “Bu çocuğun dünyada var olabilmesi için nasıl bir desteğe ihtiyacı var?” Aklınızın bir yerinde bu sorunun olması, çocuğunuzu çok daha bilinçli dinlemenizi ve ona yardımcı olmanızı sağlayabilir.
2. Ciddi Konularda Çocukları Asla Küçümsemeyin
Çocuklar karşılarındaki yetişkinin kendileriyle nasıl bir tonda ve düşünceyle konuştuğunu anlamakta çok ustadırlar; bu evrimsel bir gereklilik ve onların doğal yeteneğidir. Özellikle kendi gereksinimlerini ya da dünyaya dair fikirlerini anlatırken onları dikkatle ve ciddiyetle dinleyin. Çocuklarınızın fikirlerinin en az yetişkinlerin önerileri kadar önemli olacağını asla unutmayın.
Yine de her çocuk farklıdır. Özellikle çocukların duygusal olarak zorlandıkları alanları iletişimi kesmeden anlatmasını destekleyin. Kaygısını, ihtiyacını açıklamasına izin verin ve olası çözümler onlardan gelecek önerileri dinlemeden harekete geçmeyin.
3. Her Anlamda Onlarla Aynı Düzeye İnin
Yetişkin biriyle konuşurken karşımızdakinin yüzüne bakmak ve gözgöze olmanın önemini biliriz. Aynı şey çocuklarla sohbet ederken de önemlidir. Küçük çocuklarla konuşurken onunla aynı yükseklikte olmak yani onlara tepeden bakmamak iletişiminize içtenlik katacaktır. Bir sandalyeye oturmak yerine dizleriniz üzerinde eğilin, çömelin ve karşınızdaki çocukla aynı düzeye gelin. Kendinizi fiziksel olarak eşit konumlandırmanız psikolojik bir etki de yaratacaktır. Böylece nitelikli bir sohbetin en temel koşullarından olan eşitlik ilkesi de yerine gelmiş olacaktır.
4. Alt Metni Anlamak İçin Çaba Gösterin
Bazen çocuğun anlattığı sorularının, şakaların altında arkadaşlarının yanında paylaşmaktan korktuğu bir alt metin vardır. Örneğin deneyimli öğretmenler çocuğun aslında ifade edemediği bir sorunu üstü örtülü şekilde ifade ettiğini anlayabilirler. öğrencinin ‘bir başka çocuğun’ başından geçen kötü bir olayı anlatıyor olması size bie ipucu olabilir. Çocuğun aynı cümle ile sıklıkla arkadaşlarını tehdit ediyor olması ya da konuşmasındaki ifade ile beden dilinden anlaşılan duygunun tutarsızlığı size ipucu verebilir. Böyle durumlarda yetişkinlerin gerçek sorun ve duygu için araştırma yapması gerekir.
‘İyi olduğunu söyledin ama daha çok kaygılanmış gibisin’, ‘Benimle..…. konusunda konuşmak ister misin?’, ‘…. Konuda ne hissediyorsun?’ gibi giriş cümleleri çocuklarla aranızdaki mesafeyi kolaylıkla ortadan kaldıracak cümlelerdir.
5. Çabalarını Takdir Ettiğinizi Gösterin
Çocuklar çabalarının yetişkinler tarafından fark edildiğini bilmek isterler. Yaptıkları şeyler hakkında onlara iltifat edin. Sizin fark etmenizi istedikleri bir kişilik özelliklerini görün ve övün. Bazen de yeterince iyi olmayan bir özelliklerini alın ve yeniden çerçeveleyin. Örneğin çok çalışkan olmayan bir öğrencinizin küçük bir başarısını alın, kutlayın ve arkadaşları arasında takdir edin. . Böylece onları daha çok çalışmaya teşvik edin. Öğrencinizi överken belirgin bir davranışı övün. Kontrollerinin dışında olan bir özelliklerini değil, kendi yönetecekleri bir alanı övün.
6. Çocuklara Özgü Bir Dil Kullanın
Konuşmalarınızı çocukların ilgisini çekecek şeylerle süsleyin. Bir kediniz ya da köpeğiniz varsa onlar hakkında aslında olmayan ayrıntılar yaratın. Sevdikleri çizgi filmi, youtube kahramanını öğrenin. Siz de onlarla birlikte izleyin, paylaşın. Bir şeyin iyi olması için ille de yetişkin değer yargılarına uygun olması gerekmez.
Çocukların değerler yargılarına göre iyi olan şeyleri öğrenin. Siz de –ara sıra- o dünyanın kurallarına göre davranın. Çocuklara sırlar verin: “Bakın bunu hemen hemen hiçbir çocuk bilmez!” ya da çocuklarla özel ve gizli işaretler geliştirin. Çocukların uzmanlık alanlarını öğrenin ve bu konularda onlardan destek isteyin. Her zaman kusursuz ve başarılı gözükmeye çalışmayın. Kendi hatalarınızı öğrencilerle paylaşın. Kendinize ve yanlışlarınıza gülün.
7. Kendi Hayatınızı Paylaşın..
Çocuklar yetişkinlerin -özellikle de öğretmenlerinin- hayatlarını çok merak ederler. Onların size açılmasını istiyorsanız siz de kendiniz onlara açmalısınız. Gittiğiniz yeni bir film, denediğiniz yeni bir gofret, tv’de çok güldüğünüz bir dizi ya da bir yarışma programı. Çocuğunuza bunları anlatın. Bir zamanlar ne kadar ürkek, şaşkın, tembel, isteksiz ya da kaygılı bir çocuk olduğunuzu; basketbol takımına girmek için nasıl uğraştığınızı; herkesin önünde merdivenlerden düştüğünüzde nasıl utandığınızı anlatın. Onlara duygularınızdan söz edin. Çocuklar muhteşemlerdir. Emin olun sizi pek çok yetişkinden çok daha iyi anlayacak ve en doğru tepkileri vereceklerdir. Ve onlara ulaşmak için çabaladığınızı gördüklerinde size bütün içtenlikleriyle karşılık vereceklerdir.
Bu makale ilginizi çektiyse “Çocukları yetişkinleştirmeyin! Onlarla İletişim Kurun!” adlı makalemize de göz atabilirsiniz.